11 Mayıs 2015 Pazartesi

BİLGELİĞİN İZİNDE ÇINARIN GÖLGESİNDE

Sevgili bilge çınarımız Lütfü Amcamızla birlikte Yanya'yı görme mutluluğunu bir kez daha yaşamak, unutulmaz anılara bir yenisini eklemek, dostlarla buluşmak ve ilk kez Lütfü Amcamla doğduğu şehirde koromuzla sahnede olmak, kısacası ne güzel yaşamak...

Yola çıkışımız anılara kavuşmamızın coşkusunu taşır her kezinde. Ortak öykülerimizin içtenliği sarar hepimizi. Bu kez vakıf koromuzla birlikte Lütfü Amcamın doğduğu şehirde ilk kez konser vermenin heyecanı da vardı yüreklerimizde. Gece yarısında sınıra ulaşıp ata vatana geçtiğimizde, ilk molamıza dek uykudaydık pek çoğumuz. Sabah kahvaltısıyla enerjimize kavuştuk. En öndeki, kaptanımızın arkasındaki koltuk Lütfü Amcamızındır. Diğer taraftaysa Sulamız oturup tüm yolculuk süresince bizimle başarılı bir şekilde baş etti. Lütfü Amcaya oğlu Süleyman ve biricik eşi Yasemen eşlik ediyordu. Koro elemanları ve yakınlarından oluşuyordu bizim kafile. Diğer otobüste sevgili Ayla Ablam, Aydın Ağabey, Çetin Hocamız, yolculuk anılarını güzel gönlüyle paylaşan Nesteren Silivrili ve diğer konuklar vardı. Yanyalı kızlarımız Şule ve Lale ABD'deydiler. Bu kez vakıf başkanımız Ümit Bey, dernek başkanımız Esat kardeş yanımızda olmasalar da kulakları çınlatıldı bol bol.

Geçen yıl Yanya yolculuğunda koroya kabul almıştım başkanımız Nevin Uzsoy ve koromuzun kıdemlileri Füsun Coşkuner ve Yasemin Ağaoğlu'ndan ki üçü de Lütfü Amcamızın vakıf kızları olurlar ve bu kontenjana dahil olmak için verdiğim büyük mücadeleyi sonunda takdir etmişler ve olur vermişlerdir. Ben de bu güzel topluluğun üyesi olmanın sevincini yaşıyorum, işin şakası bir yana.Çünkü bizim koromuz başkadır. Suyun iki yanının ortak türküleri bambaşka bir ruhla söylenir ve insan olmanın, barışın sesi yankılanır her tınıda, her sözcükte. Hele iki tarafın koroları ve şefleri hep birlikte o güzelim mübadele türkülerini söylerken gözlerimiz dolar. 

Haydi yine yolculuğumuza dönelim ve Ayla Ablamın ata memleketi Kastorya'da konaklayalım. Ne güzel bir otel seçilmiş bu kez. Kuş seslerini duyduğumuz, gölü seyrettiğimiz Chloe Oteldeyiz. Nazik sahibesi karşılıyor bizi.  Bu oteli yaparlarken eşini yitiren hanımefendi, ortak hayallerini yaşama geçirmiş ve tüm zarafetiyle konuklarını ağırlıyor. Odalarımıza yerleşip biraz dinlendikten sonra geleneksel akşam yemeğimizin saati geliyor. Lütfü Amcamızla fotoğraf çekimlerimiz başlıyor karnımız doyar doymaz ve o da hiç itiraz etmeden poz veriyor. 

Kastorya, Yunanca'da kunduz anlamına geliyor. Kürk merkezi. Biz o yönünden hiç haz etmesek de, günümüzde kunduz kalmadığından vizon kürkünün kullanıldığının bilgisi veriliyor. Göl kenarında yürümek, fotoğraf çekmek çok iyi geliyor.

Ertesi sabah otelimizdeki enfes kahvaltıdan sonra Yanya'ya hareket ediyoruz. Ve ilk provamıza otobüste başlıyoruz. Sevgili şefimiz Garip Meriçoğlu, müzisyenlerimiz Dilek Karayılan,Ali Aydın ve Ergin Şimşek'le çalışıyor önce. Bu arada keman sanatçımız Dilek çiçeği burnunda evli ve eşi Adnan'la bir anlamda balayı da yapıyorlar. Adnan profesyonel müzisyen ve sahnede Selanik Türküsü'nü seslendirecek solo olarak. Solo demişken, Nalan Hanım bizimle gelemiyor ve o özel sesi ata toprağında dinleyemiyoruz. Ama Cevriye Hanımımız Esma Erdok ve Cevri Beyimiz Sadrettin Soylu her zamanki gibi güzel sesleriyle ve uyumlarıyla her dinleyişimizde içimizi açıyorlar.

Yanya, erguvanlarının rengiyle hoşgeldin diyor bize. Otele yerleşir yerleşmez Lütfü Amcamızın doğduğu konağa gidiyoruz. Giriş katının restorasyonu sürüyor. Kısa bir süre sonra müze olarak hizmet verecek. Lütfü Amca'nn doğduğu odada 102 yaşındaki çınarımızla ışıkla anılarımızı yazıyoruz ve belediyedeki törene gitmek için yürüyoruz. Belediye başkanı değişti. Ancak yeni başkan da ilgiyle yanımızda. Lütfü Amca, doğduğu dilde konuşmasını yapıyor, karşılıklı armağanlar veriliyor. 

Sırada Tepedelenli Ali Paşa'nın adasına ziyaret var. Ben daha önce bir kaç kez gittiğim için sahilde bir cafede oturup hem bir şeyler yiyor hem de sosyoloji çalışıyorum. Saat altıya yaklaşırken kale içindeki eski Süvari Saray'ında vakfımızın 'Hasretin İki Yakası' sergisinin açılışı var. Nasliç'deki konserimizin öncesinde serginin son günüydü ve aile öykümü, yaşandığı topraklarda kendi sözcüklerimden okumak çok farklıydı. İlk okuyuşum, iki yıl önce İzmir'de kucağımda torunumlaydı. Bu kez daha da büyüktü coşkum. Çünkü sergi panolarının yanında öykülerimizin kitabı da ilk kez satıştaydı. Ve yalnızca 'Karaferye'nin Çamları' değil 'Yüreği Yorgun Gönlü Engin Rauf Dedem' de eklenmişti kitaba. Sanki dedelerimin,babaannemin,anneannemin amcalarımın ve babacığımın gülümsemelerini duyumsadım satırların arasında... Büyük emekle kitabı hazırlayan Sefer Bey, çeviren dostlar Sula Aslanoğlu  ve Tanaş Cimbiş'e bir kez daha buradan teşekkür ediyorum bizi öykülerimizle buluşturdukları için. Sevgili koro arkadaşlarımla aile öykümün panosunun yanında fotoğraf çektirmek de çok mutluluk verdi, unutulmaz anılarıma eklendi.Akşamına yediğimiz yemek, Füsun ve Yasemin'in de uçaktan iner inmez bize katılımıyla dinlediğimiz müzik ve danslar çok keyifliydi.Bir de serginin açılışını beklerken Kapadokya mübadillerinden Sophia'yla sohbetimiz,  onun Türkçe sohbeti, özleminin göstergesiydi. 

Ve 1 Mayıs, akıl tutulmasının pençesindeki vatanımızda, biber gazlı, TOMAlı kutlanayan bayramların hüznü içimizde Arta ve Parga'ya doğru yola çıktık. Önce otobüs provamızda şefimizden aferin aldık, sonra da Arta'nın Arathos nehri üzerindeki Osmanlı Körüsü'ne bakan cafede kahvelerimizi içip Parga'da kocaman bir masada Lütfü Amcamızla öğle yemeğimizi yedik. Bir de üzerine Parga'nın sahilinde yürürken Tülin'le dondurmamızı bitirdik. Tülin benim eş tarafından kuzenim. Mübadil kökenli olmamasına karşın öykülerimizden çok etkilendi.         

Ve döner dönmez konser için hazırlanmaya başladık. Üç koro sahne aldık. İlk olarak Yanya korosu ve sonra benim ata vatan şehrimin Karaferye/Veria  korosunun konseri ve finalde biz. Dinletinin bitiminde iki koro sahne önüne geldi, hep birlikte söyledik.Günün bitmesine bir saat kala bizler için hazırlanmış sofralardaydık. Bu arada Ayla Ablam'ın dokuttuğu 102. yıl havlularını çantalarımıza yerleştirdik. Ne güzel düşünmüşler, sağolsunlar.

Esma, Karaferye korosunun genç kadın şefi ve Garip hocamız bizlerin de katılımıyla Sagapo'yu yani sevginin şarkısını söyledik, Lütfü Amca'mızın yeni yaşı için. Karaferye korosundan tanıştığımız hanımlar dansa çağırınca hep birlikte dans ettik. Saatler ikiyi gösterirken otelimize döndük, yüreklerimiz sıcacık... 

Ve ertesi sabah manastır ormanı Meteora'ya gitmeden Lütfü Karadağ ailesinin ilk kez dede köylerindeki çiftliklerine gittiklerini öğrendik. Bu sürprizi TV haberlerinde Lütfü Amca'nın konuşmasını dinleyen köylüleri otele gelip köylerine davet etmişler ve arabayla alıp götürmeleri çok anlamlıydı. Tam otobüslerin hareket saatinde dönerek bizi bekletmemeleri de büyük incelikti. Yanya'yı kuşbakışı gören manzara eşliğnde tüm gezginler birlikte, Şule'yi, Lale'yi, Filiz Hocamızı ve Seçkin Hanım'ı düşünerek, Lütfü Amca'mız ortamızda ne hoş fotolar aldık. Yeniden doğduğun toprakları görmen dileğiyle Lütfü Amcacığım.   

Meçova'da kahve molası, peynir, bal alışverişi ve Kalambaka'ya ulaşmak için bol virajlı yollar, işte karşımızda 22 manastırlı Meteora, tüm görkemiyle, erguvanlarıyla, yeşiliyle. Tatil nedeniyle nasıl bir kalabalık. Onlarca otobüs ve yolcuları. ilk yolculukların anılarını tazeleyerek bol yürüyüş, manastırların basamaklarını tırmanıp gezenlerin izlenimlerini dinlemekle geçen saatlerin sonunda otobüsteki Sula ve Muzaffer Bey'in çift dil, çift sonuçlu sayımları, şarkılar ve fıkralarla geçen yolculuktan sonra sanki İzmir'e gelmişim gibi hissettiğim Selanik'e varış. Renkahenk gün batımının eşliğinde en neşeli grup olarak 'Efaristo para poli' diye bağrışarak çektiğimiz fotolar ve Kordonboyu'na karşı, Beyaz Kule'nin önünde ışığın en güzelinde kısacık bir mola.

Selanik akşamları en güzel Elizabeth'in Rouga Tavern'inde yaşanır. Çünkü hep dostça karşılanır, en sevdiğiniz Türkçe ve Rumca şarkıları da dinleyebilirsiniz yemeğinizi yer, ayran(!) ya da şıralarınızı(!) yudumlarken. Bizim soframızda o akşam Mehveşciğimiz'le iki gün önce Selanik'de evlenen erkek kardeşi ve eşi de vardı.Onları da kutlayıp mutluluk diledik. Rouga'nın nerdeyse yarı nüfusu bizden olunca bol şarkılı, horonlu bir yemek yedik. 

Dönüş yolu hep daha kısa gelir ya, doğrudur. Kavala kurabiyeleri de alındı, çaylar içildi.

İşte yine sınırdayız. Çok teşekkürler tüm vakıf emekçileri.Sağlıklı yaşlar Lütfü Amcam.Size gözü gibi bakan Yasemen, Süleyman ve Karadağ ailesinin sevgili Tülin ve Gülgün ablaları, İsmet Ağabey; iyi ki sizleri tanıdık. Büyük ailenizle, asırlık çınarımızın gölgesinde, bilgeliğinde daha nice güzel günlere. Bundan böyle atavatanda çekilen acılar bir daha hiç  bir yerde ve biricik anavatanda hiç yaşanmasın.