Dün akşam çok farklı bir konser vardı İstanbul'da. IKSV 44. Müzik Festivali'nde klasik müziğin çok değerli solist, orkestra ve besteleriyle buluşmanın hazzını yaşamıştım geçen haftasonuna dek. Bu konserse, Afrika'dan, Amerika'ya, Avrupa'dan Asya'ya bir çok müzisyeni birleştiren ve 'mülteci' deyip geçtiğimiz, milyonlarca insanın sığınmacı durumuna düşürüldüğü günümüzde, müzikle kalpten bir seslenişte bulunan bir dinletiydi.
Sahnede Suriye Ulusal Orkestrası vardı. Bu orkestranın üyeleri ülkelerindeki savaş nedeniyle 23 farklı ülkede yaşamak zorunda kalmışlar ve son altı yıldır birlikte müzik yapamamışlardı. Bir mucize gerçekleşti. Sığınmacı statüleri, vize sorunları, provaları, çalgıları hepsi aşıldı ve sanatçılar susadıkları müziklerine, dostluklarına İngiliz müzik insanı Damon Albarn'ın el vermesiyle 'Africa Express' projesi kapsamında bu yüreklere dokunan konseri gerçekleştirdiler.
Beyaz giysili koristler sesleri ve üzerlerine vuran ışıkla sanki ölümden yaşama, müzikle dönüşü gösterir gibi yorumladılar ağıtlarını. Fondaki grafikler kanayan toprakları, yıkılan kentleri, yuvaları, dinamit lokumlu sınırları, göğe uzanan çaresiz elleri, kat üzerine katlanmış çaresizce bükülmüş bedenleri, tel örgülerin üzerinde ayakta kalmaya çalışan sanatı ve masum insanlara doğrultulan acımasız kirli ellerin nasıl silaha dönüştüğünü kırmızı ve siyah gölgelerle öylesine vurucu yansıttılar ki sanki sahnedekilerin sesleri daha bir devleşti bu tasarımların vurgusuyla.
Yalnızca gidenlere, toprağa ağıtlar sahnede değildi, savaşa direniş yeryüzünün tüm renkleriyle yansıtıldı biz büyülenmiş izleyicilere.
Çok farklı enstrümanlarla, çok renkli giysileriyle dört kıtanın müzik insanları ne güzel bilgilendirdiler bizi müziklerinin ritminde.
Cezayirli sanatçı Rachid Taha, fikir anlamına gelen 'rai' müziğiyle 1930'lardan gelen ve insanı sömürenlere seslendi.
Californiya'lı çağdaş ozan kırılgan bedenli, kocaman yürekli genç ozan Julia Holter seslendi hepimize.
Babaa Maal, Senegal'li balıkçı çocuktan, Paris'e burslu müzik öğrencisi olarak uzanan yaşamını sesi ve gitarının olgunluğuyla güçlendirdi barışa seslenişini.
Bassekou Kouyate, Mali'nin geleneksel çalgısı 'ngoni' ile tınılarının büyülü yolculuğuna çıkardı tüm dinlleyenleri.
Maura Mint Seymali, Moritanya topraklarından rengarenk örtüsü, giysisi ve kadınlara özgü 9 telli 'ardine' denen arpıyla gönlümüze yerleşti. Sanki 'çöl divası' diye adlandırılan bir annenin, ülkesinin ulusal marşını da bestelemiş bir babanın ve eşiyle verdiği uluslararası dinletilerin olgunluğunda değil de ilk konserine çıkan bir sanatçının taze nefesi vardı sesinde. İslam cumhuriyeti durumundaki ülkesinin kalın duvarları, örtüsünü çekiştirip, kapatmaya uğraşan müzikli parmaklarını acıtıyormuş gibiydi .
Ve 'rap' müziğinin temsilcileri, karşı çıkışlarını, direnişlerini bizim temsilcimiz Ceza'yla birlikte müthiş bir uyumla duyurdular.
Biz dinleyiciler Arapça'nın farklı melodisini çağın yangınında dinlerken çok içten duyumsadık. Sabah haberlerinde gencecik bir Alevi kızın yirmi yaşında kanserden yitirdiği yaşamını yakınlarına 'sala' vererek duyurmak isteyen ailesine 'cemevi' denmesinin yasaklandığını ve bu yüzden son görevlerini yapmak isteyenlerin birkaç cemevini dolaşıp sonunda cenazeyi bulabildiklerini okuduktan sonra bunca farklı kültürün renklerinin buluşması çok daha anlamlı geldi bana...
Emeği geçen tüm sanatçılar, tüm vakıflar, tüm insanlar insanca değerlerin, sanatın ve doğanın korunduğu bir dünyada yaşasınlar dileğiyle yaşamaya devam.
Sahnede Suriye Ulusal Orkestrası vardı. Bu orkestranın üyeleri ülkelerindeki savaş nedeniyle 23 farklı ülkede yaşamak zorunda kalmışlar ve son altı yıldır birlikte müzik yapamamışlardı. Bir mucize gerçekleşti. Sığınmacı statüleri, vize sorunları, provaları, çalgıları hepsi aşıldı ve sanatçılar susadıkları müziklerine, dostluklarına İngiliz müzik insanı Damon Albarn'ın el vermesiyle 'Africa Express' projesi kapsamında bu yüreklere dokunan konseri gerçekleştirdiler.
Beyaz giysili koristler sesleri ve üzerlerine vuran ışıkla sanki ölümden yaşama, müzikle dönüşü gösterir gibi yorumladılar ağıtlarını. Fondaki grafikler kanayan toprakları, yıkılan kentleri, yuvaları, dinamit lokumlu sınırları, göğe uzanan çaresiz elleri, kat üzerine katlanmış çaresizce bükülmüş bedenleri, tel örgülerin üzerinde ayakta kalmaya çalışan sanatı ve masum insanlara doğrultulan acımasız kirli ellerin nasıl silaha dönüştüğünü kırmızı ve siyah gölgelerle öylesine vurucu yansıttılar ki sanki sahnedekilerin sesleri daha bir devleşti bu tasarımların vurgusuyla.
Yalnızca gidenlere, toprağa ağıtlar sahnede değildi, savaşa direniş yeryüzünün tüm renkleriyle yansıtıldı biz büyülenmiş izleyicilere.
Çok farklı enstrümanlarla, çok renkli giysileriyle dört kıtanın müzik insanları ne güzel bilgilendirdiler bizi müziklerinin ritminde.
Cezayirli sanatçı Rachid Taha, fikir anlamına gelen 'rai' müziğiyle 1930'lardan gelen ve insanı sömürenlere seslendi.
Californiya'lı çağdaş ozan kırılgan bedenli, kocaman yürekli genç ozan Julia Holter seslendi hepimize.
Babaa Maal, Senegal'li balıkçı çocuktan, Paris'e burslu müzik öğrencisi olarak uzanan yaşamını sesi ve gitarının olgunluğuyla güçlendirdi barışa seslenişini.
Bassekou Kouyate, Mali'nin geleneksel çalgısı 'ngoni' ile tınılarının büyülü yolculuğuna çıkardı tüm dinlleyenleri.
Maura Mint Seymali, Moritanya topraklarından rengarenk örtüsü, giysisi ve kadınlara özgü 9 telli 'ardine' denen arpıyla gönlümüze yerleşti. Sanki 'çöl divası' diye adlandırılan bir annenin, ülkesinin ulusal marşını da bestelemiş bir babanın ve eşiyle verdiği uluslararası dinletilerin olgunluğunda değil de ilk konserine çıkan bir sanatçının taze nefesi vardı sesinde. İslam cumhuriyeti durumundaki ülkesinin kalın duvarları, örtüsünü çekiştirip, kapatmaya uğraşan müzikli parmaklarını acıtıyormuş gibiydi .
Ve 'rap' müziğinin temsilcileri, karşı çıkışlarını, direnişlerini bizim temsilcimiz Ceza'yla birlikte müthiş bir uyumla duyurdular.
Biz dinleyiciler Arapça'nın farklı melodisini çağın yangınında dinlerken çok içten duyumsadık. Sabah haberlerinde gencecik bir Alevi kızın yirmi yaşında kanserden yitirdiği yaşamını yakınlarına 'sala' vererek duyurmak isteyen ailesine 'cemevi' denmesinin yasaklandığını ve bu yüzden son görevlerini yapmak isteyenlerin birkaç cemevini dolaşıp sonunda cenazeyi bulabildiklerini okuduktan sonra bunca farklı kültürün renklerinin buluşması çok daha anlamlı geldi bana...
Emeği geçen tüm sanatçılar, tüm vakıflar, tüm insanlar insanca değerlerin, sanatın ve doğanın korunduğu bir dünyada yaşasınlar dileğiyle yaşamaya devam.