12 Eylül 2017 Salı

ÖZLEMİN YA DA KAVUŞMANIN ŞENLİĞİ GAVUSTİMA



Sözcüklerin dünyası nasıl da büyülüdür taşıdıkları esintilerle, etkili kullanmasını bilene ve dinleyene, okuyana ne dünyalar yaratır. 25 Ağustos günü suyun öte yanında 'kavuşmak' sözcüğü bana büyülü bir dünya yansıttı 'gavustima' şenliğinde, 'kavuştum ya' diyebilen Karamanlı mübadillerin burcu burcu Anadolu kokan o yürek dolusu sevgi ve özlemle dopdolu  'gavustima' şenliğinde.


Bu yıl 19.kez Larissa'nın Farsala yerleşiminde düzenlenen Gavustima, Lozan Mübadelesi kararıyla Orta Anadolu kökenli ve konuştukları dil Karaman Türkçesi olduğu için Karamanlı diye adlandırılan, Büyük Kapadokya bölgesinden (Kayseri, Niğde, Konya, Karaman, Nevşehir ve Aksaray yöresi) yaklaşık 500.000 kişilik bir topluluğun topraklarından koparılıp diğer bir milyona yakın Anadolu Rum Ortodoksuyla Yunanistan'a değiş ve oradaki yarım milyon  Rumeli Müslümanının Anadolu topraklarına tokuş olmasıdır. 

Hiç de kolay değildir değiş tokuş olmak insanlar için. Kültürlerinden  koparılırlar her anlamda ve yerliyken yeni yerlerinde yabancı olurlar, muhacir olurlar birdenbire. 

En büyük insan değişimi doksan dört yıl önce başlatılınca, o günün iletişim ve ulaşım koşullarında en yakınlar bile yitirirler göç yolunda birbirlerini. Yürek yakan öyküler günden güne artar, kavuşmak bir düş gölgesi olarak kalır...

Yeni topraklarda yeni umutları yeşertmek için birbirlerine sarılırlar 'yeni/nea' sözcüğünü ekleyip geldikleri topraklarının isimlerindeki yeni yerlerinde. Ve derneklerini kurarlar kimliklerini, birliklerini yitirmemek için bir kez daha.Kuşaktan kuşağa geçer Anadolu kültürü. 

Bizim grubumuzun Farsala'ya ulaşana dek yol boyu gözlemlerinden bugünün göç öykülerinin acımasız koşullarını da yazmak gerek belki... Neyse ben sadece benim 'Gavustima' görme özlemimi unutmayıp gruba ekleyen LMD başkanımız Esat Ergelen'e bir kez daha teşekkür ederek ve LMV genel sekreterimiz Sefer Güvenç'in kulaklarını sürekli çınlattığımızı anımsatarak Gavustima şenlik alanına giriyorum.

Alanın girişindeki panoda mübadele resmedilmiş. Yitirdiğimiz tüm birinci ve ikinci  kuşak mübadillerimizin sevgilerine özlemin hüznüne kapılmışken karşı masada gülen yüzleriyle kadınların limonata ve Farsala helvası sunarak hoşgeldinleri kocaman bir Anadolu açık hava düğünündeymişim gibi hissettiriyor. 

Bizi karşılayan sevgili Sofia Kosmoglou ile sarılıyoruz ve o anda sahneye doğru ilerleyen mübadil kafilesini görüyoruz. Sanki o günleri yaşıyoruz bunca yıl sonra. Onlar oynamıyorlar, aile büyüdüklerinin yaşadıklarını bir kez daha yaşatıyorlar bize gözlerindeki acıyla.

Sonra yeni toprakta yeniden tüten ocak yansıtılıyor. Ve kavuşamadıklarına özlemlerini, hiç unutmadıkları halk türküleri ve danslarıyla yürekten sese ve bedene geçen duygularıyla her yaştan ve hep birlikte anlatıyorlar. 

Suyun öte yanından yedi kişiyiz. Üç akademisyen için iyi bir veri kaynağı 'Gavustima'. Bir yandan tam da o gün ülkemizde halk eğitim merkezlerinde halk dansları çalışmalarının yasaklandığı haberini almışız.  Bini aşkın kişi tüm sevgi ve dostluğumuzla oynarken bir yanımızı nasıl kararttılar yine...

Hüzne hayır, bu akşam. Sahne sürekli yeni ekiplere kucak açıyor. O güzelim otantik giysiler ve türküler eşliğinde halk dansları. En sevdikleri türküleri  paylaşayım:
Konyalı, Adanalı, Harman Yeri, İzmir'in Kavakları, Çanakkale, Kamayı Vurdum Yere, Aman Doktor ve Gesi ya da Keçi Bağları.

Gesi Bağları'nı her ne zaman duysam Kayseri, Develi, Karacaören'den ikinci kuşak  mübadili, geçen ay vefat eden Nikos Papazoğlu'nun sevgili Lütfü amcamla türkü söylerken atışmaları gelir aklıma. Işıklarda uyusunlar. 

Sahnede şu anda çok anlamlı bir etkinlik var. Kadınlar zeytin dikiyorlar ve çocuklar kendileri gibi fidan olan kadim meyve için dans ediyorlar. Yine bir kocaman bir soru yüreğimi yoran; 'neden bizde yasaklanır zeytin dikimi, neden betona kurban edilir zeytinlikler' derken 'Hronia Polla', 'Mutlu Yaşlar'  şarkısı söyleniyor. Ne güzel bir an, yeni yaşıma dostluğun sevgisiyle giriyorum, hep birlikte katılıyoruz lise yıllarımdan beri oynadığım halk oyunlarına.  

Sabah alışveriş ettiğimiz Yoanna teyzeyle 'Bekledim de Gelmedin' şarkısını söyledik.  Deniz kenarında tesadüfen bulup çok beğendiğimiz yerin adı Kadirağas imiş. İzmir'de yaşayan torunları ziyarete gelmişler bir kaç yıl önce. karşılaşmalar bitmez suyun iki yanında da. Bugün Farsala'ya ve Gavustima'ya veda ediyoruz.

İşte akşam oldu ve yine şenlik alanındayız. Vakıf ve dernek dostlarımızdan Muratis ve Petros da katılıyorlar masamıza.

Hep birlikte elele, omuz omuza, kolkola Anadolu'nun ortak öykülerini bir kez daha yaşatıyoruz. Eylül ve Esat'ın coşkulu dansları unutulmaz  Son olarak  Karaman Türkçesi ile yapılan duayı dinliyoruz. Sula ve Sofia şimdiden özlemişcesine sarılıyorlar birbirlerine... 

Hoşçakal özlemin şenliği Gavustima. Gelecek yıl Selanik'de buluşmak dileğiyle... 

Şu dünyada  sevgi ve dostluk olmasa nasıl dayanırız yapılan tüm kötülüklere.. 








    




                             


      

8 Temmuz 2017 Cumartesi

ADALETE YÜRÜMEK ADIM ADIM

Adım sözcüğünü böylesine güçlü kullanmamıştım 6 Temmuz'a dek. Attığımız her adıma; adımızı,onurumuzu, düşlerimizi, hukuka saygımızı, insanca yaşama arzumuzu ve paylaşmanın mutluluğunu ekledik. 

Haziran'ın 15'inde Ankara Güvenpark'dan başlamıştı yürüyüşe,  Gandhi'ye benzetilen ana muhalefet partisi liderimiz, sessiz, sakin ve kararlı olarak. Günden güne artan katılımla 24. gün İstanbul'a ulaşıldı 242.000 kişiyi aşarak. Biz yirmi ikinci gün katılabildik ve iyi ki o günü yaşadık. Sivil toplumun gücünü duyumsadık. 
Dilovası- Gebze etabını, o sıcak havada şarkılarla, türkülerle ve yürüyüş marşını söyleyerek tamamladık.

Yürüyüş marşını düzenleyen CHP milletvekili Nurhayat Altaca Kayışlıoğlu, eserin  Saadettin Kaynak'dan alındığını ve 1970'lerde Tahsin İncirci tarafından işçi marşı olarak uyarlandığını söylemiş.
             ''Geliyoruz  zincirleri kıra kıra hey
              Adaleti adım adım kura kura hey''

Sabah dokuzda Dilovası Tavşancıl'da Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Yahya Kaptan'ın kabrini ziyaretle başladı yürüyüş ve iki saat sonra mola verildi. Tıp doktorlarının da onayladığı gibi en sıcak saatlerde verilen uzun ara süresince tüm katılımcılar tarihe iz bırakacak salt barışcıl bir eylemde yer almanın kıvancını yaşadık 

Tentelerle örtülmüş,  kırmızı halılarla döşenmiş, masa ve sandalyelerin hazırlanmış olduğu mola yerinde her şey düşünülmüştü. Su, çay , dondurma, meyve ve yemek servisi son derece hızlı ve düzenli olarak yapıldı, o günün sorumluları Ataşehir, Beşiktaş ve Avcılar belediyelerinin görevlilerince. Konak Belediyesi'ni de görmek iyi geldi bir İzmirli olarak.

Hele o karpuz dağıtan gençlerin ışıl ışıl gözleriyle ''Biz bu karpuzları sevgiyle kestik, onun için bu kadar tatlılar.'' diyerek sunmaları çok hoştu.

Bizim masada eski tüfekler vardı. Yaşadıklarının izlerini taşıyan bakışlarıyla adaleti en çok onlar bekliyorlardı belki de... Unutulmayacak yüzlere eklendi yaşam öyküsünü dinlediğimiz, on dört yılını tutsak geçiren bilge sözlü, koca yürekli arkadaş. Birlikte düş kurduğumuz gencecik, çevresine ışık saçan kızımız... 

Adalet yazılı kasketleri almak için koştuk, halay çekenleri, ip atlayanları, caz band  müzisyenleri dinlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Tanıdıkları gördük, sevindik, sanki tüm ülke yeniden gülümsemeye başlamışcasına çok kısa bir an için ...

Nuriye ve Semih kardeşlerimizin fotoğraflarını taşıyan insan gibi insanı, Cerattepe mücadelecilerini, Pippa'nın anısını yaşatmak için de yürüyenleri gördük.

Miletvekillerimiz yanımızdaydı. Selen Sayek Böke güler yüzüyle dolaştı tüm masaları, Mustafa Akaydın hocamız, Manisa'nın sevgili vekili Tur Yıldız Biçer'le  birlikte yürüdük. birleşik Metal İş  Sendikası emekçileri yanımızdaydılar tüm içtenlikleriyle.

Yol boyu yanıbaşımızda bizimle yürüdü gencecik polisler, Gebze'ye yaklaşırken özel kuvvet polisleri sıralanmışlardı nerdeyse adım başı. Hepsi de öylesine genç, güzel ve yakışıklı filizlerdi ki aklıma Anıtkabir'de nöbet tutan askerler geldi.   

Bu anlamlı yürüyüşü desteklemeyenler de yol kenarında birikmiş ufak topluluklar ve sürücülerle de karşılaştık; 'şeytanın adaleti'' diye bağıranlar, işaret diliyle iletişimi seçenlere biz alkışla karşılık verdik.  

Öylesine kalabalık bir kitleydik ki ben yalnızca bize yakın olanları yazabiliyorum. Yürürken yalnız değildik, katılmayı çok istediği halde gelemeyen tüm dostlar için de yürüdük ve sanırım o yüzden enerjimiz hiç bitmedi, gücümüz hiç azalmadı. 

Söyleyemediklerimiz, yazamadıklarımız için yürüdük, sevgi ve barış dolu düşlerimiz için, son yıllarda yitirdiğimiz canlar  için, yüreklerimizde hep tazecik duran, betona direnen doğa sevgimiz için, gündengüne azalan sanat kurumlarımız için, çağdaş eğitim ve bilim için  ve çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakabilmek için ve haksızca tutsak olanlar için ve vicdanlarının sesini unutanların yeniden o en güzel sese kavuşmaları için attık adımlarımızı...  

Kararlarının tümünü desteklemesek de bize insan olmanın onurunu, adalet sözcüğünün gücünü ve sessizce direnmeyi bir kez daha anımsattığı için sayın Kılıçdaroğlu ve onunla emek veren herkese  sağlıklı bol nefesler dileğiyle yürekten teşekkürler.  



    



            

       






    

1 Mayıs 2017 Pazartesi

BEYAZ BİR GÜL VE KIRMIZI KARANFİLLER




Bugün 1Mayıs. İşçi ve emekçinin bayramı. Bayram denince ilk düşündüğümüz; şenlik yok, insanların cıvıl cıvıl sesleri duyulmuyor, duyumsanmıyor. Sanki bir yasak kentin içindeyiz ya da sınırlarınızı aşmamak için öyle yoğunlaşmışız ki kendi sessizliğimizde boğulmamak için çırpınıyoruz...  
Bugün ayakta olmalıyız yaşamıyla yaşamımızda çok değerli izler bırakan bilge mübadili anmak için.  

Dört yıl boyunca Yanya'da ne güzel kutladık doğumgününüzü Lütfü amcam. Unutulmaz anılar bıraktınız kocaman LMV ailesine. 

Sabah saatlerinde 1 Mayıs'ı  tüm anlamıyla, demokrasinin doğum yeri olan ve uygar olmanın felsefi düşüncesini yaratan topraklarda  yasaksız ve müdahelesiz kutlamanın tadını yaşardık. 

Akşama doğru ise bizim Lütfü Karadağ bayramımız başlardı. Onunla, doğumgününü kutlamak her nefesin değerini anlamak, deneyimlerini dinlemek ve yaşama sımsıkı bağlanmak demekti...

Yürekten 'Haydar Haydar' söylerdi, Samyotissa'yı çok severdi. Hep şık ve tertemiz giyinir, gençlerle sohbetin en koyusunu yapar, az yer, 'yamas' diyerek kadehini kaldırır ve pastasındaki mumları hepimizin içten alkışları eşliğinde üflerdi. 


2015 Mayıs'ında Yanya'daki son kutlamada sahnede koromuzla şarkı söylemişti. Belediye başkanının bilge hemşerisine ödül verdiği tören TV kanallarında yayınlanmış ve babasının köyünden gelenler Lütfü amcamızı ve aile üyelerini köylerine götürüp ağırlamışlardı.

Geçen yıl gidemedi sevgili Yanya'sına. Kentine girişte erguvanların hoşgeldinini göremedi, adada göl kenarında oturup birasını yudumlayamadı, ayrılırken kuşbakışı Yanya fotoğrafı çektirmedi.  Memleket yolu ilk kez uzun geldi... 

Ve doğumgününü sevgili çocukları ve torunlarıyla evde kutladı. Mudanya'daki Ekim konserimizde bizimle son kez sahne aldı. Vedalaştığımızı bilmeden hasret türküleri
söyledik ...

Bugün yeni fidan vermiş beyaz gülünün, kırmızı dalyanın ve yemyeşil çimlenmiş toprağının başındaydık Lütfü amcam. Sana yakışır bir anma oldu, anılarınla dopdolu. Sevgili kızların, Tülin ve Gülgün ablalar  , İsmet ağabey, Elif, Emre,  torunlar ve Vakıf çocukların... 

Sonra sahilde sevdiğin cafede oturduk. Adı Palmiye iken Yakamoz'a dönen yerde. Kahvelerimizi içerken Tülin abla fotoğrafının basılı olduğu kesede lokumlar dağıttı.  

Aslında Yanya'da, doğduğun topraklarda oğlun Süleyman ve gelinin Yasemen  diğer Vakıf çocuklarınla kutluyorlar  doğduğun günü. 

Biz de  son toprağında, herbirimiz kendi duamızla selam ve sevgilerimizi ilettik sana sevgili Lütfü amcam... 
Denizin mavisine gönlümüzün kırmızı karanfillerini bıraktık senin için, tüm mübadiller ve emekçiler için...

Sensiz  çok eksiğiz...