22 Ekim 2018 Pazartesi

SAHNEDEYDİ ORTAK ÖYKÜLER


İyi haberlere özlem duyduğumuz zamanlardayız uzun süredir.  Biz Lozan Mübadilleri Vakfı Korosu  olarak çok güzel, çok anlamlı bir etkinliğin  içinde yer aldık ve bunu  yazmak, paylaşmak istedim karamsarlığa ve umutsuzluğa direnmek için. 

Koromuzun genç ve çalışkan şefi sevgili Garip hocamız bizi toplantıya çağırdı Eylül başında. Vakfımızın genel sekreter ofisi/ konferans salonu/dersane/ koronun zaman zaman 30 kişiyi aşan nüfusunu barındıran çok kimlikli odasından içeriye gözleri ışıl ışıl bir genç girdi.  Ve biz  hem sevgili Ozan Baysal'la hem de onların 'mübadele' projesiyle o gün   tanıştık. Öyle içten anlattı ki  ben de aynı içtenlikle anlatıcılardan biri olmak isteğimi aktardım. Çünkü  konu benim çocukluğumda babaannemden dinlediğim  vatandan ayrılık ve yeni vatana yolculuğun iki taraftan anlatımıydı. 

Bizim büyüklerimizin göç öyküsü 30 Ocak 1923'de Türk ve Yunan taraflarınca Lozan'da  imzalanan Türk-Rum Nüfus Mübadele Anlaşması ile başlamıştı. Diğer göçlerden farkı iki devlet arasındaki resmi anlaşmaya dayalı ve zorunlu  olmasıydı.   

Savaşlar ve göçler hiç bitmedi ve günümüzde de tüm acısıyla, perişanlığıyla ve her yaştan can kayıplarıyla yoğun şiddette sürüyor. Medyanın ve yüksek teknolojinin yayılmacı politikasıyla belleklerimize görselliğin doruğunda kazınıyor. O yüzden antlaşmadan 60 yıl sonra doğmuş gençlerin 'mübadele'  konusunda eser sunmaları çok önemli, çok değerli her açıdan. 

Etkinlikten üç gün önce biz anlatıcılar ilk provamızı yaptık ve yeni tanıştığımız arkadaşlarımızla  Despina  ve Ayşe'nin öykülerini birbirimizden dinlerken hüzünlendik. 

Cuma günü ilk genel provamız unutulmaz anlarla dolu geçti.
Biz LMV korosu olarak Türk-Yunan dostluğuna ve mübadil aile anılarına destek vermek için onlarca konser verdik. Ortak şarkılarımızı diğer koroların üyeleriyle kolkola, omuz omuza söylerken birlikte hüzünlendik, ağladık. Konser sonrası kurulan sofralarda dostluğa birlikte güldük, neşelendik. Ama bu prova çok farklıydı. 

İlk kez akademik bünyede, profesyonel sanatçılarla ortak sahne alacaktık. Bestecimiz Recep Gül, proje yürütücümüz Ozan  Baysal, orkestra şefi Murat Cem Orhan, sahne amiri  Cesur Özdemir, orkestranın üyeleri, Garip hocamızla koromuz, onlara ve biz anlatıcılara  eşlik edecek müzisyenler ve iki sopranomuz ilk kez bir araya geldik ve sahne akışına uygun olarak provaya başladık.

Sopranolarımız Canan Özgür ve Lito Messini aryalarıyla bizi o günlere götürdüler, çağıldayan sesleriyle. Müzik büyüleyiciydi. Koromuz ilk kez çalıştığı müzisyenlerle hiç zorluk çekmeden beş ortak parçayı seslendirdi. Bunda hocamızın çabasının ve tükenmeyen eneerjisinin payını da vurgulamak gerek. Biz anlatıcılar öykülerimizle etkiledik dinleyenlerimizi. Ben Sula ile aynı öyküyü seslendirdiğim için çok rahattım provalarda. İkimiz de LMV gönüllüsüydük yıllardır.   

Cumartesi öğleden sonra 600 kişilik Mustafa Kemal Amfisi'nde son provamızı yaptık. Amatör  ve profesyonel olarak hepimiz büyük bir heyecan içindeydik. Sevgili soprano Lito'nun ikramı lokumlar, Alexandros'un çukulata servisi, çay, kahve ve kurabiyelerle dolu masa ortak oldu coşkumuza.

Ve sahne... Nefeslerimizi tutarak  dinledik sırası gelen arkadaşlarımızı. Tüm izleyiciler de sahneden yayılan hüzne, sopranolarımızın lirik yorumlarına, koromuzun tüm parçaları mübadele ruhuna uygun seslendirişine, müzisyenlerimizin biz anlatıcıların öykülerine kanun, ud, kemança ve bağlamayla eşliklerine büyük bir sessizlikle katıldılar. 

Sula ve benim sıram Lito'nun 'Üç Bin Ruh' aryasından sonraydı. Canım kuzenim Gülru'nun sesi sanki sonsuzluktan yankılanıyor, babaannemin anıları Ayşe ve Despina'nın memleketlerine son bakışlarını anlatan  bölümümüzde yeniden canlanıyordu. Belki de o nedenle gözler doluyordu...

Benim için bir düşün gerçekleşmesiydi aile öykülerimizin hüznünü  sahnede paylaşmak. Hele  bunu gencecik canlarla iki dilde ve iki yakanın ortak öyküleriyle ortak sahnelemek unutulmazdı.  Sevgili Ozan, Recep ve Alexandros ne iyi ettiniz, bu projeyi hayata geçirdiniz. Konuşmalarınızda  projenin başında Lozan Mübadilleri Vakfı'ndan aldığınız destekten de söz etmeyi unutmadınız.  

Seyircimizin o güzelim alkışlarından, kutlamalarından da güç alarak dilerim: Daha nice sahnelemeler olsun ve nice eserleriniz bu dünyaya  güzellik, dostluk eklesin müziğinizle. 

Ve son söz: Sevgili  koro şefimiz Garip M. Mansuroğlu senin dostlukların ve azminle bu projede yer aldık. Yürekten dilerim senin ve koromuzun çok istediği CD kaydımız  sevenlerimizin de desteğiyle en kısa sürede gerçekleşsin...            
       

    

21 Nisan 2018 Cumartesi

GENÇLER VE MÜBADELE PROJELERİ



Gençler umudumuz ve geleceğimiz. Onların bakış açılarıyla hazırladıkları çok anlamlı bir etkinlikteydik iki gün önce. 30 Ocak 1923 tarihinde  Lozan Antlaşması ile karar verilen nüfus mübadelesi ile ilgili hazırladıkları programa katıldık, Lozan Mübadilleri Vakfı ve Derneği  olarak. 

Etkinliği geçmişi 235 yıla dayanan Saint Benoit Fransız Lisesi'nin sosyal bilimler projesinde yer alan öğretmen ve öğrenciler hazırlamıştı. İnce ayrıntılara özen gösterilerek karşılanan konuklar, yemyeşil bahçeden Silhouette salonuna alındık. İki öğrencinin sunuş konuşmasından sonra okulun Fransız ve Türk müdürleri iki dilde yaptıkları konuşmalarında emek veren tüm öğrenci, öğretmen ve vakfımıza ve onur konuğuna teşekkür ettiler  
  
Etkinliğin onur konuğu İlber Ortaylı idi. Tarihçi kimliği ve engin bilgisi, derin kültürü ile gündemi mükemmelce harmanlayan bilim insanını konuşurken izlemek ayrıcalıktı. Dernek başkanımız Esat Ergelen canlı yayınla, Necmettin Güvenç kamerasıyla, Berivan Yıldız fotoğraflarıyla günü vakfın anı belleğine kaydettiler.

İlber hocamız, konuşmasının sonunda gençlere seslenirken: Geleceğin dünyasında göçlerin durmayacağını, kalabalıklaşan yeryüzünde Çin 'in rolünün artacağını, kısacası bugünden çok daha zor yılların beklendiğine işaret etti ki yalnızca siyasal ve demografik yönden düşüncelerini açıkladı ve bu arada    LMV'nin katkısını belirtti. 

Etkinliğin bir sonraki aşamasında St. Benoit lisesi yöneticileri sayın Ortaylı'ya teşekkür armağanlarını verdiler ve vakfımızın genel sekreteri Sefer Güvenç'i sahneye çağırdılar.  Projenin hazırlanmasındaki emeği için özel teşekkürlerini ilettiler. O arada Sefer bey  İlber Ortaylı'ya büyük emekle hazırladığı LMV basımı Kuzey Yunanistan yerleşim isimlerinin mübadele öncesi ve sonrası isimlerinin yer aldığı atlası armağan etti.  

Sefer bey bu yıl her zaman olduğu gibi çok yoğun mübadele konusunda çalışmaya ve çağrıldığı tüm ilgili programlara katılıyor. Bunu yanında LMV gezi programlarını hazırlıyor. Mübadele kararının 95. yılı dolayısıyla üniversite ve liselerde de araştırmalar yapılıyor ve yoğun bir göç dalgasının tüm acılarıyla yaşandığı yeryüzünde, yapılan tüm alışmalar çok değerli ve anlamlı.

Saint Benoit Lisesi'ndeki etkinlikle ilgili unutamayacağım iki anıyı paylaşmak isterim. Her ne kadar öğrencilerin proje kapsamında hazırladıkları filmlerini izleyemesek de vakfimızın ''Mübadil Aile Öyküleri'' sergisinden bir bölümü öğrencilerin aile öyküleriyle ortak olarak sergileniyor ve fonda da mübadele müzikleri duyuluyor.  Sergiyi  gezerken Debreli büyükannesinin ve ailesinin öyküsü sergide yer alan öğrenci Sude ile tanışıp aynı coşkuyu ve duyguları paylaşmak öyle güzeldi ki unutulmaz. Çocuklara önerdiğimiz gibi önce Çatalca Mübadele Müzemiz daha sonra da ata topraklarına ziyaret  bugünü çok daha iyi anlamaları için çok önemli.

Bir güzel paylaşım da İlber Ortaylı'nın konuşmasının bir bölümünü FB'da  canlı paylaşırken ilk öğrencilerimden, sevgili meslekdaşım Gülbahar'ın etkilenip yazdığı yorumdu. çünkü o da çocuk yaşında Bulgaristan'dan zorunlu göçün hüznünü hep gözlerinde taşırdı. 

Savaşlar ve göçlerde çekilen acılar bir daha yaşanmasın diyerek, bu bahar gününe merhaba diyelim ve adalet için ayakta kalalım.




     

    


4 Şubat 2018 Pazar

SAVAŞIN GÖLGESİNDE MÜBADELENİN 95. YILINI ANMA

 Gündengüne kararan, savaşan dünyaya inat sevdiklerimizin ve dostluğun değerini daha çok anlamaya çalışmak nasıl da güç veriyor insanca yaşam uğraşında... 

Dün akşam Lozan Mübadilleri Vakfı'mızın Mübadele'nin 95. yılını anma etkinliklerinden biri olan geleneksel yemekli toplantımızdaydık. Üç yıl önce yazdığım gibi yine lodos fırtınası eşliğinde gittik çok iyi ağırlandığımız Armada Otel'in büyük salonuna. Yine deniz seferleri aksamıştı bu yüzden sevgili Ataberkler Bursa'dan gelemediler ama üç yılda azalan, yok olan pek çok insanca değerimize karşın yeni Türkiye'nin göz boyayan tünelleri ve yeraltı ulaşım ağları sayesinde İstanbul'dan isteyen herkes gelebildi toplantımıza.

İlk yıllarda birinci kuşak mübadillerin de katılımıyla çok farklı bir anlamı vardı tüm anma törenleri ve toplantılarının. Onların gözlerinde tüm canlılığıyla 'çekilen acıların bir daha yaşanmaması' dileğini okuyabilirdiniz, dördüncü kuşak filizlerinin ellerinden buketlerini alırken geleceğe nasıl ve sevinç ve umutla baktıklarını duyumsardınız ama artık anıları bizimle...

Vedia Elgün, zarif hanımefendi de katılamıyor artık. Sevgili Lütfü Karadağ'ımızla dansları, o güzelim sohbetleri hep bizimle yaşayacak. Refia Çeliker hanım ve Mehmet Filiz bey'i hiç unutmadığımız gibi.

Lütfü amcamız en son 2016' da bizimleydi. Geçen yıl sevgili kızları Tülin ve Gülgün ablalar ve büyük aile andık sevgi ve saygıyla. Bu yıl sadece oğlu Süleyman ve eşi Yasemen Karadağ katıldılar. 

Birinci kuşak mübadiller anılarımızın en güzel köşelerinde yerlerini alırken ikinci kuşakların vakfın kuruluşundaki temel taşları da katılamaz oldular son yıllarda. Çimen (Turan) ablamız Ödemiş'den tüm sevgisiyle ve özlemiyle duygularını yansıttı. Yola birlikte çıktıkları sevgili Müfide Pekin ve Semra Bayrı bizimleydiler. 

Sevgili Ümit bey ve Sefer bey sizin varlığınızda ve iki eski dost olarak birbirinizi tamamlamanızla bugünlere geldik. Derneğimizin Esat başkanının tanıtım enerjisini ve sanal medya yayınlarını yazmadan olmaz. Ve yönetim kurulumuzun tüm üyelerinin katkılarını da.  Masamıza tesadüfen oturan otel konuklarından olan çiftin dediği gibi kocaman bir aile olarak ne güzel andık, sohbet ettik, nefis yemekler yedik ve eğlendik.  

Vakıf yemeğimizin gelenekselleşen kurasında gerek bilet satışındaki ikna yeteneği, gerek sevimli kasa elemanı İpek'le uyumu ve çekilişteki usta yönetimiyle Ayşe Kavas bir numaraydı. En şanslı masa ise yan masaydı. Tüm armağan kitapların yanında Yunanistan gezisi de kazandılar.
Sağlıkla, neşeyle gezsinler.    

Gezi demişken; Sefer bey açılış konuşmasında bu yılki vakıf gezilerinin de müjdesini verdi. dış ilişkiler koordinatörümüz Sula Aslanoğlu'nun çalışmalarıyla koromuzun 23 Haziran Nea Apollonia konserinin de haberini aldık.     


Bu yıl yemeğimizin en anlamlı anısı mübadil ve mübadil dostu kadınlara verilen anı-belgelerdi. Vakfımızın emekçi genel sekreteri Sefer bey'in fikriyle hazırlanan ve sunulan belgeler hepimizi mutlu etti hele ülkemizde kadına şiddetin her geçen gün daha çok arttığı bu dönemde bu değerbilirliğin tüm topluma örnek olmasını isterdik...

Aldıkları alkışlarla sevgili koro şefimiz, müzisyenlerimiz ve solistlerimiz de müziğin ve sesin hoş sentezini sundular bize gönüllleriyle.

Bu yıl bir yeniliğimiz daha vardı: Vakıf bünyesinde açılan sirtaki kursumuzda başta on dört kişiyken, son anda beş kişilik bir takım olarak sevgili kursdaşlarımız bol alkış aldılar. Berivan'ın ve Ebru hocanın gayretleri de çok önemliydi. Daha sonra zeybetikolar ve zigoşlarla renklendi dans pisti.  

Ve bir güzel etkinlik de böyle  bitti. İsimlerini yazamadığım vakıf ailemizin üyelerinden özür diliyorum. Umudumuz bizden sonraki kuşakların da bizler gibi 'ÇEKİLEN ACILAR BİR DAHA YAŞANMASIN' diyerek toplu göçlerin en acımaz şekilde yaşandığı ve çare diye yaşanacağı gelecekte barışcıl çabalar için gönüllü olmaları, sevgi, bilgi ve saygıyla yaşamaları.


        














    

14 Ocak 2018 Pazar

NANA

 Nana benim kedimdi. Üç gün önce ayrıldı aramızdan. Nasıl alışmışım, nasıl bir bireyi olmuş evin ve hep birlikte nefes alacakmışız gibi düşünmüşüm; çok zor geldi bu ayrılık. Onu nasıl buldum ve bu denli benimsedim, bu kadar çok sevdim, anlatmak iyi gelecek...

Kızımın kedilerine baktım iki kez. Onları da çok sevdim ama Nana başkaydı benim için. İlk kez kendi kararımla kediciğim oldu.

Sokakta oynamadan büyüdüm ben, Tire'nin ana caddesindeki evimizde. Oyun alanım  evimizin mutfak kapısının  da açıldığı mübadele sonrası aileye verilen koca hanın kemerli üst pasajlarıydı. İlk anımsadığım kedi de handaki iki odanın kiracısı Giritli Zehra ninenin Sarman'ıydı. Hep okşar severdim Sarman kediyi; belki de babaannemin sürekli anlattığı 'toraman kedi' masalı çok  hoşuma gittiği için. 

Bir gün halamın evinde, küçük kuzenim bahçelerinde baktıkları yavru kediyi oyun olsun diye birdenbire kucağıma fırlattı. O anda minik yavrunun korkusu bana da
geçti ve yıllarca kedilerden uzak durdum ta ki bir gün yeğenim baktığı sokak kedisinin yavrularından birini kızıma verene dek.  Pati'yle yeniden kedili dünyam oldu, sonra da Torti'ye çok baktım. İkisi de geçici olarak kaldı benimle.

İki yıla yakın bir süre önce  yan komşum Nişantaşı Veteriner Kliniği'nin  genç veterinerlerine  kedi almak istediğimi ama sakin bir kedicik olursa çok sevineceğimi söyledim. Aradan bir kaç hafta geçti ve bir gün bana Nana'yı gösterdiler.

Sahipleri tüylerinin traş edilmesi bahanesiyle getirip bırakmışlar ve bir daha dönüp almamışlar, nerdeyse üç aydır kafeste kalmış Nanacık. Görür görmez çok sevdim onu. Nasıl güzel bakıyordu yemyeşil gözleriyle, nasıl masum, nasıl mahzundu. İsmini bile tam bilmiyorlardı, karnesi olmadığı için ama bırakanların Nana diye seslendiğini duymuş gibilerdi.

Zümrüt gözlü Chinchilla'yı, Nanacık'ı hemen evlat edindim ve anında alıştık birbirimize. Evin merdiveninde sürekli birlikte inip çıktık. Kitap okurken hep yanımda oturdu, yemek yaparken arkadaş oldu, yan çatıya gelen martılarla konuştu, geçen kış balkonu dolduran karın yağışını dikkatle izledi, hiç tırmalamadı, miyavlaması da farklıydı, sakindi hep, hiç huysuzluk yapmadı. Kedi fobisi olan arkadaşlarım bile çok sevdiler onu.    

Nefes oldu, can oldu bana ve sevdiklerime. Günlerin ışığı azalınca Nana'nın da gücü azaldı birden, 28 Aralık akşamüzeri Gezi Parkı'nda yürürken düşüp el bileğim ve kolumu kırınca o akşam bir operasyon geçirdim. Ertesi gün eve döndüğümde kediciğim hep ağlarcasına mama istedi benden.  Bir iki gün içinde iyice zayıfladı. Perşembe günü Ferruh arkadaşım (sokak hayvanlarının koruyucusudur yıllardır ) bana uğradı ve 
Nana'ya  tahlil yaptırmamı söyledi. O gün kucağımdan zor koptu veterinere giderken ve ben onu bir daha hiç kucaklayamadım, kolum alçıda olduğu için doyasıya sarılamadım.  

Miyopati  tanısı kondu sevgili kedime; bir  hafta içinde kas tutulumu arttı. Kuvözde kaldı 12 Ocak sabahına dek.  Her gidişimde o haliyle kalkmaya çalıştı, aradan patisini okşadım ve Cuma sabahı minik kalbi durdu bize kocaman sevgisini, anılarını bırakarak...

Yüreklerinde  sevgi taşıyan herkes anlayacaktır duygularımı. Günden güne yozlaşan bizlere tertemiz bir sevgidir onlardan kalan...