14 Ocak 2018 Pazar

NANA

 Nana benim kedimdi. Üç gün önce ayrıldı aramızdan. Nasıl alışmışım, nasıl bir bireyi olmuş evin ve hep birlikte nefes alacakmışız gibi düşünmüşüm; çok zor geldi bu ayrılık. Onu nasıl buldum ve bu denli benimsedim, bu kadar çok sevdim, anlatmak iyi gelecek...

Kızımın kedilerine baktım iki kez. Onları da çok sevdim ama Nana başkaydı benim için. İlk kez kendi kararımla kediciğim oldu.

Sokakta oynamadan büyüdüm ben, Tire'nin ana caddesindeki evimizde. Oyun alanım  evimizin mutfak kapısının  da açıldığı mübadele sonrası aileye verilen koca hanın kemerli üst pasajlarıydı. İlk anımsadığım kedi de handaki iki odanın kiracısı Giritli Zehra ninenin Sarman'ıydı. Hep okşar severdim Sarman kediyi; belki de babaannemin sürekli anlattığı 'toraman kedi' masalı çok  hoşuma gittiği için. 

Bir gün halamın evinde, küçük kuzenim bahçelerinde baktıkları yavru kediyi oyun olsun diye birdenbire kucağıma fırlattı. O anda minik yavrunun korkusu bana da
geçti ve yıllarca kedilerden uzak durdum ta ki bir gün yeğenim baktığı sokak kedisinin yavrularından birini kızıma verene dek.  Pati'yle yeniden kedili dünyam oldu, sonra da Torti'ye çok baktım. İkisi de geçici olarak kaldı benimle.

İki yıla yakın bir süre önce  yan komşum Nişantaşı Veteriner Kliniği'nin  genç veterinerlerine  kedi almak istediğimi ama sakin bir kedicik olursa çok sevineceğimi söyledim. Aradan bir kaç hafta geçti ve bir gün bana Nana'yı gösterdiler.

Sahipleri tüylerinin traş edilmesi bahanesiyle getirip bırakmışlar ve bir daha dönüp almamışlar, nerdeyse üç aydır kafeste kalmış Nanacık. Görür görmez çok sevdim onu. Nasıl güzel bakıyordu yemyeşil gözleriyle, nasıl masum, nasıl mahzundu. İsmini bile tam bilmiyorlardı, karnesi olmadığı için ama bırakanların Nana diye seslendiğini duymuş gibilerdi.

Zümrüt gözlü Chinchilla'yı, Nanacık'ı hemen evlat edindim ve anında alıştık birbirimize. Evin merdiveninde sürekli birlikte inip çıktık. Kitap okurken hep yanımda oturdu, yemek yaparken arkadaş oldu, yan çatıya gelen martılarla konuştu, geçen kış balkonu dolduran karın yağışını dikkatle izledi, hiç tırmalamadı, miyavlaması da farklıydı, sakindi hep, hiç huysuzluk yapmadı. Kedi fobisi olan arkadaşlarım bile çok sevdiler onu.    

Nefes oldu, can oldu bana ve sevdiklerime. Günlerin ışığı azalınca Nana'nın da gücü azaldı birden, 28 Aralık akşamüzeri Gezi Parkı'nda yürürken düşüp el bileğim ve kolumu kırınca o akşam bir operasyon geçirdim. Ertesi gün eve döndüğümde kediciğim hep ağlarcasına mama istedi benden.  Bir iki gün içinde iyice zayıfladı. Perşembe günü Ferruh arkadaşım (sokak hayvanlarının koruyucusudur yıllardır ) bana uğradı ve 
Nana'ya  tahlil yaptırmamı söyledi. O gün kucağımdan zor koptu veterinere giderken ve ben onu bir daha hiç kucaklayamadım, kolum alçıda olduğu için doyasıya sarılamadım.  

Miyopati  tanısı kondu sevgili kedime; bir  hafta içinde kas tutulumu arttı. Kuvözde kaldı 12 Ocak sabahına dek.  Her gidişimde o haliyle kalkmaya çalıştı, aradan patisini okşadım ve Cuma sabahı minik kalbi durdu bize kocaman sevgisini, anılarını bırakarak...

Yüreklerinde  sevgi taşıyan herkes anlayacaktır duygularımı. Günden güne yozlaşan bizlere tertemiz bir sevgidir onlardan kalan...