20 Mart 2014 Perşembe

GÜNÜMÜZÜN EN YETKİLİ HAKARETLERİNDEN KAÇINMANIN EN ETKİLİ YOLLARI YA DA HOŞGELDİNİZ İZMİRLİLER

Başlık biraz uzun gibi ama bizim de sürecimiz çok etkilendiğim bir filmin adına (On İki Yıllık Esaret) benzer geliştiği için uygun düştü. Filmler, kitaplar, müzik, oyunlar, sergiler, bazı TV programları ve orantısız zeka esprileriyle sosyal medya eşittir yaşıyorsun tüm olan bitene karşın.

Geçen Pazardan beri yani  o şaka gibi İzmir mitinginden beri, gerek kendi açımdan, gerekse benzer düşünüp duyumsayanlar için sabrın sonuna gelindiğinin ayırdındayım. Çok dolduk, çok kahrolduk dedikçe her gün yeni bir yok etme ve dönüştürme savıyla algılamaktan yorulduk. 

İzmir mitinginde,''Hoşgeldiniz İzmirliler'' selamı en eğlendiğim bölümdü. Farklı sahil şehirlerinden alınmış fotolar ve gelenlere İzmirce sözcükleri benimsetme çabaları da. Ah, bir de Çeşme -İzmir yolunun üç saatlik bir süreye çıkarılması  da unutulmaz. 

İzmir'in efeleri ünlüdür ama İzmir'in imbatı gibi esen ve Çatalkayası'ndaki şimşekleri gibi çakıp gürleyen kadınları da sınır tanımaz haksızlıklara ve kısıtlanmaya. Ne yazık ki bazı zamanlar yanlış anlaşılır ya da yansıtılırlar.

Gencecik üç ölüm ve toprağa vermeden sonra hiç kimse hele anneler hakaret dinlememeli. Babalar sakinleştirirken hepimizi, en yetkili ağızdan ötekileştiren, öfke kusan sözler dökülmemeli... Çünkü sorumlu olduğu insanlar ve hele gençlerin gelecek için tertemiz düşler kurmaya çok gereksinimi var ve o düşler daha fazla kirlenmemeli...

Sakince oy verip, sandık başında görev yaparak bir şeyler değişeceğine inanıyor ve umutlanıyorsak;  şu on gün süresince  bol bol müzik dinleyelim, görmek istediğimiz filmleri seçelim, okumak istediğimiz bir kitabı okuyalım, güneşli havaları kaçırmayıp yürüyelim, tüm sevdiklerimizin sevgisinden, yaşama saygısından ve en önemlisi vicdanlarımızdan güç alıp sağlam duralım...  

11 Mart 2014 Salı

GÜLRU'YA VE BERKİN'E 11 MART MELEKLERİME


Bu gün iki meleğim oldu.Yedi yıldır andığım Gülru'ma bugün Berkin 'de katıldı. Gülru, ailemizin güzel sesli, tertemiz yürekli meleğiydi, sulara karıştı. Berkin, çoğumuz için evine ekmek almaya giden çocuğumuzdu, bir gaz fişeğiyle narin bir bedene dönüştü, bir umut çiçeği gibi nefes aldı, her nefesi umutları çoğalttı ta ki bu sabaha dek.

Gülru adındaki gül gibi güzel gülerdi, billur sesini her duyuşumda sevinçti yüreğimde. Çok sevdiği müzik aşkına iki yıldır başarıyla sürdürdüğü fakülte eğitimini bırakıp tekrar sınava girmiş, Gazi Üniversitesi Müzik Öğretmenliğini bitirip öğretmenliğe başlamıştı. Ve sonunda en çok istediği şan kariyerine başlamıştı. Antalya Devlet Opera Balesi kadrosuna girdiğinde hepimiz nasıl sevinmiştik ta ki 11 Mart 2007 günü o kötü haberi alana dek. 

En sevgili arkadaşı Ümran'la, Filiz'in  yeni aldığı arabayı kutlamak için çağırması üzerine pek de canı istemeden her yıl sahnesine çıktıkları Aspendos Tiyatrosu'nun yakınındaki Belkıs Göleti'ne yemeğe giderler. Filiz deniz bisikletine binmek ister. Gülruş, son telefonunu eder teyzeme. ''Kızlar deniz bisikletine binmek istiyor, çok gecikmeden döneriz.'' diyerek.

Deniz bisikletinin frenleri bozuktur,devrilir, göletin baraj kapakları açıktır ve tüm gazete başlıklarında 'Operacıların Ölümü' başlığıyla çıkan son haber. Gülru ve Ümran akıntıya kapılırlar, Filiz montunun bir dala takılmasıyla kurtulur. Ve Gülrucuğumuz, suyu, yüzmeyi çok seven canımız su perisi olur arkadaşı Ayça'nın müzikli masallarının kitabında yazdığı gibi...

Berkin, o kapkara kaşları, kömür gözleriyle hastane yatağında yatarken 15. yaşına basmasını çoğumuzun kutladığı Berkin, kalkamadı ayağa yavrum... Narin bir çiçekti o başına atılan gaz kapsülünden beri. Annesine kıyamamış, ekmek almaya çıkmıştı yoğun gaz saldırısından sonra. 

Tam 269 gün dayandı çocuk bedeni, 45 kiloluk bedeninden 29 kilosunun gittiğini 8 Mart günü kalbi durduğunda açıkladılar. Yine de atmaya devam etti yüreği bu sabaha dek. 
Ve işte Gezi şehitlerinin sekizincisi, en küçüğü uçurtmalı çocuk, ekmek almaya giden, o son fotoğrafında yalnızca kara kaşları  ve kömür gözleri kalmış gibi görünen çocuk bulutlara karıştı, her kötülükten uzak.

Geride kalanlardan, en yetkili, dün halini hatırını sordu ailesine, yani 268 gün sonra.  Polislere emir veren en yetkililerden biri başsağlığı diledi bugün 269 gün sonra. 

Yüreğinde insan sevgisi olan herkes Berkin'i çok sevdi, umut etti ve yürekleri yandı. BERKİN , GEZİ Direniş'inin en genç simgesi oldu, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım'dan sonra. Bir de polis şehidi vardı direnişin. Mustafa Sarı. Aldığı emirle Adana'da yürüyüşçüleri durdurmaya çalışırken üst geçitten düşen ve geride dört aylık hamile eşini bırakan...

Bundan sonrası mı?  Tüm yitirdiklerimizin anısından güç alarak temiz bir ülke düşüne doğru nefes almaya devam...

ÖDEMİŞ 'İN GÖLCÜK'Ü VE BİRGİ'SİNDE BİR HAFTA SONU

Bir hafta sonu güzel geçmişse dostlarla paylaşmak gerek diye düşünüp önce fotoğrafları sonra da yazımı yazsam dedim ve başladım. Bu kez de böyle olsun, Tire, Ödemiş, Gölcük, Birgi; hafta sonu nereye gitsek diye düşünenlere iyi bir seçenek olsun. 

Bu hafta sonu gezisi bizim İspanya gezisi grubumuzla yaptığımız gezilerden biri. Ekim ayında bir haftalık İspanya turumuzda iyi anlaştık ve sonra herkes farklı yakın rotalar önerdi Tire, Kaz Dağları, Urla derken sıra Ödemiş- Gölcük- Birgi gezisine geldi ki bu turumuz Nergis Hanım'ın düzenlemesiyle oldu. Hepimiz kendisine teşekkür ediyoruz.

Cumartesi sabahı İzmir'den çıkıp Bayındır üzerinden devam ettik. Yol üzerinde bir çay bahçesinde mola verdiğimizde seçim şarkıları karşıladı bizi. Çay ne denli taze ve güzelse MHP'nin Başkanının adını sürekli yinelediği ve sanki genel başkanın kendi sesiymiş gibi kulaklarımızı okşamayan sesi o denli kötüydü... Neden daha özenli hazırlanmaz seçim şarkıları ya da ne gerek var bu tür zevksizliklere diye çok düşündük doğrusu. 

Bayındır, çiçek üreticiliğiyle dünyada bilinir konuma geldi. Yol boyu çiçek bahçeleri ve seralarını görmek ferahlatıcıydı. Her ne kadar tümümüz gündemden hiç olmazsa hafta sonu  kaçmaya çalışsak da en ufak bir söz ya da görüntü hepimize ülkemizin içinde bulunduğu kaosu anımsattı durmaksızın.

Neyse ki Ödemiş'in 'Kadınlar Pazarı' tüm canlılığıyla bize de can verdi. Kadınlar Pazarı Cumartesi kurulan açık hava pazarının bir bölümü. Bir Tireli olarak ünlü Salı Pazarı Tire'ye bol tur ve turist getirdiği için rahatlıkla bizim hem kardeş hem rakip komşumuz Ödemiş'in bol emek üretimiyle sunulan pazarından söz edebilirim. Tire'nin ve Ödemiş'in yerel el sanatları benzeşir. Ancak Tire'nin keçe işleri ve Beledi dokumasına karşılık Ödemiş'in ham ipeği ve iğne oyası daha özgündür. Biz de Ödemiş İpek mağazasını bulduk ve kolay ayrılamadık doğrusu. Oradan sıra Ödemiş köftesi yemeye geldi. Dostol ve Kebapçı Hurşit en çok tanınanları.

Bu arada pazarcı kadınlar kadınlar gününün farkında bile değillerdi. Yaklaşan belediye seçimleri için aday politikacılar bol bol el sıkma yarışındaydılar ama kadınlar gününü kutlayanlarını görmedik. Sadece kadınların sağduyularının daha güçlü olduğunu ve bir önceki seçimlerde verdikleri oylardan pişmanlık duyduklarını söyleyebilirim. Bu arada o güzelim taze sebze meyve ve otlardan da alıp fotoğrafladıktan ve karnımızı doyurduktan sonra sıra Gölcük'e ulaşmaya geldi. 

Zeytinlikler ve daha sonra çamlıkların arasından tırmanan midibüsümüz bizi Gölcük'ün dinginliğine bıraktı. Kadınlar Gününde böyle sakin, sessiz ve doğanın kucağında, hemen gölün eteğinde sıcacık Gölcük Otelinde olmak öyle keyifliydi ki  tüm dostlarla yeni geziler paylaşmalıyız diye düşündüm. 
Hele grubumuzla köy kahvesinde kavrulmuş kestaneleri yerken sohbet etmek, yüzlerdeki gülümsemeler her şeye değerdi.

Otelin akşam menüsü tam bir Ege sofrasıydı. Otlar,












salatalar ve ünlü Bozdağ güveci lezizdi. Kahvaltı sunumu da Ödemiş'e özgü Tongül gözlemesi,türlü peynirler, lor ve çökelekle hazırlanmış kahvaltılıklar ve nefis nohut mayalı köy ekmeği ve simiti iştahla yendi.

Hafif bir yürüyüş ve otelin karşısındaki Peynirci Talip'den alınan bal, peynir,tereyağ ve kuru incir paketleri bagaja konduktan sonra Birgi'ye doğru yola çıktık. 

Yolda Aaa Tepesi'nin öyküsünü bir kez daha dinledik. Atatürk, çok sevdiği arkadaşlarından Ödemiş'li Şükrü Saraçoğlu'nun davetiyle Gölcük' gelmek ister. Ancak sağlığı bozulunca gelemez. İsmet İnönü'ye rica eder. O zamanlar dar ve çok virajlı yoldan tırmanıp da birden volkanik gölü gören İnönü bir anda 'aaa' diyerek hayrete düşer. Ve o günden sonra o seyir yeri ve gölün ilk görüldüğü yer aynı adla anılır. Geçen yıllar boyunca Ödemişlilerin koca doktorları Mustafa Bengisu  ve onu izleyenlerin gayretleriyle tüm yol bir çam ormanı gibidir, kesilen ve yok edilen ağaçlara inat edercesine... Unutmadan, çok yakında göl kıyısındaki oteller yıkılıyormuş. Tüm arkadaşlarım dönüşüm öncesi bir kez gelebilseler derim içtenlikle.  

İşte Ödemiş yetiştirdiği Cumhuriyet dönemi devlet adamlarıyla da Ödemiş'tir. Adlarını andığımız Saraçoğlu, Bengisu  ve daha sonra Alev Coşkun unutulmaz.

Birgi yıllardır turistlerin uğrak yeridir. Köy çok iyi korunmuştur ülkemiz ölçülerinde. Evleri, cumbaları fotoğraflamak için tekrar gitmek gerek. . Hele köy meydanındaki satıcılardan bir şeyler almadan, kahvesini içmeden ayrılmak olmaz.  Özellikle Çakır Ağa Konağı 18. yüzyıl Osmanlı yapıları arasında kalem işleri ve tavan süslemeleriyle seçkin bir yere sahiptir. Bir de iki hanımı için yaptırdığı İzmir ve İstanbul gravürleri görmeye değer.  

Konağın hemen yanındaki sokağın içindeki Andaç Evi'ni de görmenizi salık veririm. Hem çayınızı kahvenizi içer hem de öyküsünü dinlersiniz.

Bugün Türkiye yeni dönemeçler alırken ve o dönemecin sonunu göremezken, bir yandan haksız tutuklamalar sona eriyor diye sevinir öte yandan katillerin de salıverilmesine üzülürken işte böyle sakinlik ve sessizlik inanın iyi gelir ruhunuza.