Başlık biraz uzun gibi ama bizim de sürecimiz çok etkilendiğim bir filmin adına (On İki Yıllık Esaret) benzer geliştiği için uygun düştü. Filmler, kitaplar, müzik, oyunlar, sergiler, bazı TV programları ve orantısız zeka esprileriyle sosyal medya eşittir yaşıyorsun tüm olan bitene karşın.
Geçen Pazardan beri yani o şaka gibi İzmir mitinginden beri, gerek kendi açımdan, gerekse benzer düşünüp duyumsayanlar için sabrın sonuna gelindiğinin ayırdındayım. Çok dolduk, çok kahrolduk dedikçe her gün yeni bir yok etme ve dönüştürme savıyla algılamaktan yorulduk.
İzmir mitinginde,''Hoşgeldiniz İzmirliler'' selamı en eğlendiğim bölümdü. Farklı sahil şehirlerinden alınmış fotolar ve gelenlere İzmirce sözcükleri benimsetme çabaları da. Ah, bir de Çeşme -İzmir yolunun üç saatlik bir süreye çıkarılması da unutulmaz.
İzmir'in efeleri ünlüdür ama İzmir'in imbatı gibi esen ve Çatalkayası'ndaki şimşekleri gibi çakıp gürleyen kadınları da sınır tanımaz haksızlıklara ve kısıtlanmaya. Ne yazık ki bazı zamanlar yanlış anlaşılır ya da yansıtılırlar.
Gencecik üç ölüm ve toprağa vermeden sonra hiç kimse hele anneler hakaret dinlememeli. Babalar sakinleştirirken hepimizi, en yetkili ağızdan ötekileştiren, öfke kusan sözler dökülmemeli... Çünkü sorumlu olduğu insanlar ve hele gençlerin gelecek için tertemiz düşler kurmaya çok gereksinimi var ve o düşler daha fazla kirlenmemeli...
Sakince oy verip, sandık başında görev yaparak bir şeyler değişeceğine inanıyor ve umutlanıyorsak; şu on gün süresince bol bol müzik dinleyelim, görmek istediğimiz filmleri seçelim, okumak istediğimiz bir kitabı okuyalım, güneşli havaları kaçırmayıp yürüyelim, tüm sevdiklerimizin sevgisinden, yaşama saygısından ve en önemlisi vicdanlarımızdan güç alıp sağlam duralım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder