Bu yazı diğerlerinden çok farklı. Çünkü ülkemiz 10 Ağustos seçimleriyle bir rejim değişikliğine en keskin şekilde yol alabilir. Ve bunun tek sorumlusu oylarımızda yapacağımız tercihlerimiz nedeniyle biz olacağız. Ve ben bu ufacık bir katkı da olsa bu yazıyı yazmak zorunda hissediyorum kendimi.
Gelişmiş, demokratik ve çağdaş görüntüdeki ülkelerden çok farklı bir seçim süreci yaşıyoruz. Büyük çoğunluğumuz gönlündeki adayı bulamadığı için ikilemde. OY VERMEK YA DA VERMEMEK, OY VERSEK DE HANGİSİNE VERECEĞİMİZİ KESİNLEŞTİREMEMEK.
78 kuşağı bireyi olarak bu ülkede yalnızca iki kez kısa süreli düşler yaşadım. İlki Ecevit'in 'Karaoğlan' dönemiydi. 73 seçimlerinde oy veremesem de bir toplumsal coşku yaşadım. 'Umudumuz Ecevit' günleriydi. İsmail Cem TRT genel müdürü olmuştu. Ve bir ulus televizyon aracılığıyla da kültür birikimi sağlayabiliyordu. Genç kuşağın anlayamayacağı kadar uygarca söylemler geçerliydi. Ve o düş yalnızca bir yıl sürdü. Daha sonrası tavizler başladı.
İkinci ütopya 2013 Haziran günleriydi. 'Gezi' bizlere bu ülkenin hala hoşgörülü ve uzlaşıyla bir araya gelebileceğini gösterdi. Ancak iki hafta sonunda nasıl 2007 cumhuriyet mitinglerinin sonunda tüm kurumlarımız dağıtıldıysa 2013 Haziran ortalarında da TOMAlarla dağıtıldık. Kin ve intikamla yönetilmeye başladık.
İşte bu günler, yerel seçim sonuçlarıyla umutsuzluğa sürüklendiğimiz ayların son umut kırıntılarından kocaman bir sınava girmeye hazırlandığımız son üç gün.
Kesinlikle adaletsiz, kısa bir kampanya dönemi bitiyor. Ümmetin adamı günden güne sertleşen taktikleriyle oynadığı futbol gibi Anadolu'nun kadim topraklarına en keskin vuruşunu yapmak için bağırıp çağırıyor.
İkinci aday, CHP'nin ilk başta hepimize uzak görünen adayı, bilim insanı oluşundan gelen avantajıyla sakin ve ağırbaşlı konuşmasıyla bizleri de uzlaşmaya çağırıyor.
Üçüncü adaysa aslında en tutarlı ve yenilikçi konuşsa ve görünse de bu ülkeye barış getirecek mi sorusunu sorduruyor. Çünkü yıllardır İmralı'nın savunmasında. Ve yaşanan onca acıyla nasıl başa çıkacak acaba?
Adaylar bu denli farklı olunca seçmenler de o denli bölünüyor.
PEKİ, NE YAPMALIYIZ? ARTIK HEPİMİZ SESSİZLİK, OLGUNLUK VE UZLAŞMA İSTİYORUZ.
ŞU ÇILGIN TÜRKLER artık kendilerini göstermeli, her şeyden önce oy kullanmalı, Ağustos sıcağında seçim yapana inat.
Verdikleri oylarla ya savaşı ya da barışı seçmeli. Herkesin inancına saygı duyacak olgunlukta görünen adaya oy vermeli, tam olarak desteklemese de.
YOKSA, YA YENİ TÜRK İSLAM CUMHURİYETİ'NİN YA DA HER İKİ TARAFIN DA KAYIPLARINI UNUTAMADIĞI BİR DÖNEMDE OLDUĞUMUZ İÇİN İÇ SAVAŞA SÜRÜKLENECEĞİMİZİ BİLMELİ.
Eğer görece sakin ve hoşgörülü bir ortama kavuşursak yeniden ruh sağlığımıza da kavuşur ve gelecek yıl daha iyi seçimler yapabiliriz.
LÜTFEN İYİ DÜŞÜNÜN...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder