Doğduğumdan beri tam onsekiz kez eve taşındım ya da taşıdım. Eh bu da yaşamımda ortalama üç yılda bir taşıma olayı gerçekleşmiş gibi oluyor kabaca bir hesapla. O yüzden doğdukları evde yaşayan ya da yaşadıkları evde uzun süre kalanlara bir özenme duygusu yaşarım bazı zamanlar.
Bu yaz kendi rekorumu kendim kırdım, bir ay içinde bir evin içini boşaltarak ve bir evin içini doldurarak ki sonuncusu gerçekten çok farklı bir taşıma oldu, karar verip uygulamaya geçirme şekliyle.
Tam bir hafta önce kızım yurt dışından tatile geldi. İlk iki gün kendi programıyla yoğundu. Çarşamba akşamı oturmuş, gelecek planları yaparken; birden artık İstanbul'a dönüp yeni bir düzen kurmak istediğini söyledi. Kızım üniversiteye başladığından beri kendi evinde oturdu biraz da zorunluluktan. Çünkü okulunun yurdu yoktu. Biz de küçücük bir çatı katı bulmuştuk okuluna yakın.
Yurt dışında geçirdiği üç yıl boyunca yurtta kalmış ve kendi evini özlemişti. Çünkü o da benim gibi kendi adasını yaratmayı seven ve bir şekilde bunu gerçekleştirenlerden...
Hemen o gece internet sayesinde ilanlara bakarak bir kaç evi gözümüze kestirdik. Ertesi sabah, nem ve sıcağa karşın hedeflediğimiz emlakçıda bulduk kendimizi. İki daire gösterdiler. Yine bir çatı katını çok sevdik. Bir kaç emlakçıyı daha dolaştık,onlar da bizi dolaştırdılar. Sonuçta ilk beğendiğimiz çatı katındaki daireye bir kez daha baktık ve kararımızı kesinleştirdik. Ben anne gözüyle işlek bir yerde oluşundan ve dairenin bakımlı olmasından hoşlandım, kızımsa tam gönlüne göre olmasından.
Aslında o gün yorulduk ama taşınma sürecinin en rahat evresinde olduğumuzun farkında değildik, İstanbul gibi bir şehirde bir günde ev bulma şansının haklı gurururnu yaşıyorduk...
Yeni güne yine emlakçının ofisinde başladık. Ailenin diğer bireyleri hızımız karşısında biraz şaşırmış olsalar da isteğimize olur verdiler. Emekli devlet memuru olmanın dayanılmaz hafifliğindeki(!) bendenizin kefil de olmasıyla sözleşme imzalanmış oldu kahvesiz , çaysız bir hızda ki sonradan bu emlakçı beylere bir Egeli olarak anımsatıldı. ve özürleri Ramazan ayına denk geldiği için tarafımızdan kabul edildi. Neyseki hemen yandaki İzmir'li İdilika'nın taze çaylarıyla ve pişileriyle bu kriz de geçiştirildi.
Sıra organizasyona gelmişti. Yılların deneyimli ve gönüllü ve bir zamanlar da idari koordinatörü olarak duruma el koydum o aşamada. Çünkü sevgili kızım U.K. sisteminden T.C. sistemsizliğine geçiş şokundaydı o ara. İlk önce emlakçının tanıdığı boyacıyla sıkı bir pazarlık yapılarak hemen gereken yerlerin boyasına başlandı. O arada Kuşadası evinden kalan bazı eşyaların transferi için de baba güç devreye girdi. Küçük bir kamyon kiralandı ve öykünün en eğlenceli bölümü de başladı.
Kamyon şoförü her konuşmasında farklı bir geliş saati vererek sabrımızın sınırlarını zorladığı gibi taşımacıların da ayarlanmasını olanaksız kıldı. Cumartesi akşam üzeri saat beşbuçuk suları durum şöyleydi: Ben, kızımın evinde boyacıların son kontrolünü yapıyor, merdiven duvarında daha önceden aşınmış bir yeri boyattığım için memnun olacağı yerde, neden apartmanı boya kokuttuğumuz için huysuzlanıp boyacıya çıkışan sevimli komşu beyi(!) sakinleştirmeye çalışıyor, kızım benim evimde Havva ile gidecek eşyaların düzenlemesini yapıyorken, kararsız şoförümüz son anda karar değiştirip köprü girişinde olduğunu ve yarım saat sonra kapıda olacağını bildiriyordu.
Sorunun büyüğü, kızımın öğrencilik yıllarında çalışırken, emeğiyle aldığı çizimini de kendi yaptığı dev boyutlu, benim evimde özenle koruduğum koltuğun taşınmasıydı. Aslında ilk planda ben kızımın evinde kalıyor ve eşyaları bekliyordum. Sevimli şoförümüz yine sözünden dönüp koltuğu taşımaktan vazgeçince ben çaresiz karşıdaki taksi durağına koştum ve hemen taşımacı bulmam gerektiğini anlattım.
Rotamız Tophane'ye döndü bir anda. Semtin ülkemizin en neşeli ve müziksever vatandaşlarının kahvesinde, taksicinin unutulmaz yardımıyla iki kardeş, bir kankadan oluşan muhteşem üçlü bir anda taksiye dahil olmuştu bile. Ben öğretmenlik alışkanlığımla önce isimlerini öğrenmiş böylece daha etkili bir iletişime geçmenin rahatlığına kavuşmuş, koltuğun taşınmasının biraz zor olduğundan söz etmeye kalkışmıştım ki sözümü balla kesip Bülent Ersoy'un koltuklarını bile taşıdıklarını söyleyerek abartmamam konusunda son noktayı koydular.
Ve gerçekten de koltuğu ve bir kaç eşyayı hemen kamyona taşıdılar. Beni sessizleştirdikleri gibi sevimli şoförümüzü de susturdular. Kızımın evine gelince tek bir ricaları oldu. Daha etkin ve hızlı beşinci kata taşıma yöntemleri için dördüncüyü de almalıymışlar. Böylece muhteşem üçlüye Doğubank'da temizlik şefi olduğunu belirten enişte de katıldı. Bizim taşınma serüvenimiz iki saat içinde de sona erdi.
Bana bir taşınma öyküsünü yazıp paylaşma kaldı. tüm taşınanlara ve taşıyanlara kolay gelsin:)))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder