Teyzem ve Ankara benim için ayrılmaz. Çünkü ben Ankara'ya ilk kez on yaşında gittim ve biricik teyzemin evinde tam iki ay kaldım. Ankarayı teyzemle tanıdım, teyzemi Ankara'da daha çok sevdim. Anıları o yıldan bu yıla anlatmak hiç de kolay değil; elimden geldiğince, gönlümden geçtiğince yazmak işte...
1966 Mayıs sonları, sevgili annem, babam, kardeşim, babaannem ve ben trenle Ankara'ya gelmişiz, öğretmenimden izin almışız,içim rahat. Kolay mı, baş kentteyiz. Mülkiye mezunu gencecik teyzemin evinde konuk olmuşuz. Teyzem OYAK genel müdürlüğünde çalışıyor, anneanneciğim de yanında.Gezimizde önce Anıtkabir olmak üzere Cumhuriyet tarihinin tüm önemli mekanları geziliyor. Bir hafta sonra da Elazığ'a Osman Amcamın evine doğru yeniden yola çıkış planlanmış. Ama çocuk Belgin yol tutmasından çok etkileniyor. O zaman teyzesi ve anneannesiyle kalsın diye karar veriliyor.
İlk günler yolculuğa katılamamak, aile özlemiyle geçse de,teyzesi ve anneannesi Belgin'i öylesine kucaklıyorlar ki konukluğu teyzesinin yıllık izniyle Ege yolculuğuna çıkışına yani Ağustos başına dek uzuyor.
Sevgili teyzem, benim çocukluk kahramanımdı zaten. Her tatile gelişindeki yoğun ders çalışması, birlikte ettiğimiz dünyanın en lezzetli dede evi kahvaltıları, Ankara'dan her gelişinde taşıdığı oyuncaklar, kitaplar tüm canlılığıyla bugün bile belleğimde.
Ankara günlerim de o yüzden bir başka güzel. 'İki Kova Su', teyzemin beni götürdüğü büyülü çocuk oyunu. Anneannemle birlikte kumanyalarımızı hazırlayıp Anıtkabir bahçesindeki yürüyüşlerimiz, dinlenmelerimiz. Ev Maltepe'de olunca her hafta giderdik Ata'mızın sonsuzluk durağına.
Kitap kurdu bendenizin bir de komşu kitapçı ziyaretleri hiç eksilmezdi. Adamcağız okumadığım bir kitap bulana dek bayağı uğraşırdı. Bir gün nereden aklına gelmişse, ''Sen şimdi Ankara'da konuksun, bir gün evlenir de burada oturursun.'' demişti. Gerçekten de evlenip de ilk evimizi Ankara'da kurduk on yıla varmadan.
Teyzeciğim daha Ural eniştemle nişanlıydı benim on yaş tatilimde. Eniştem her gelişinde çukulata getirirdi bana. Eh, çocuk gönlü almak gibisi var mı şu yaşamda. Büyük bir keyifle yerdim çukulatamı. Genellikle Pazar günleri, eniştemlerin Yeni Mahalle'deki bahçeli evlerine gider, sevgili Cevdet Teyzenin hazırladığı birbirinden lezzetli yemekleri yer, eniştemin küçük kardeşi Aydın ağabeyle okuduğumuz kitaplardan konuşur, evin o güzel meyve ağaçlarıyla dolu bahçesinden kopardığımız tazecik meyvelerden tadardık. Eniştemin kuzenleri Çağlayan ve Işık da eşlik ederdi bize çoğunlukla. Gazi Orman Çiftliği piknikleri de unutulmamalı bu arada.
Ankara'da babamın teyzesi, tanıdığım en olgun ve becerikli insanlardan biri Rukiye Teyzem de kızı İnci Ablamla ve Hamdi Ağabeyimle Kavaklıdere'de otururlardı. Arada onlara gider kalırdım. İnci Ablam, o yıllarda Aşağı Öveçler'de ilkokul öğretmeniydi. Beni de okuluna götürürdü. Hafta sonları yurt dışından merkeze atanan diplomat çocuklarına ders verirdi. okumalarını hızlandırmak için dakika tutar, okuduğumuz sözcükleri sayardı. Benim için en güzel yarışmaydı o günlerde. Komşuları Verda Erman Hanım'ın piyanosunu dinlemek kulaklarımı okşardı. Ah bir de Amerikalı komşu çocuklarından öğrendiğim iki kişi karşılıklı durup, iki üç metre lastiği dizlerimize geçirerek üç aşamalı yükselttiğimiz lastik atlama oyununu çocuk diliyle ne güzel oynardık. Tire'ye dönünce bu oyunu tüm arkadaşlarıma öğretmiştim.
Hamdi Ağabeyim'in bana domates yedirmek için nasıl uğraştığını, benim de sonunda bir kaç dilimi yuttuğumu bugün de gülerek anımsıyorum.
Bir de 'Daire' konukluğum olurdu ara sıra. O yıllarda iş yerlerine daire denirdi. Daire'ye giderdim teyzemle. onun masası, daktilolar, kalemler, iş arkadaşları bugünün bilişim dünyasından ne denli farklıydı. Çok güzel arkadaşlıkları vardı teyzemin. Bir akşam sanırım Hamiyet Ablalara gitmiştik. Aniden sağanak başlamış, apartmanın bodrum katını su basmış, biz de su boşaltılana dek beklemiştik.
Gençlik Parkı o yıllarda Ankara'nın en gözde parkıydı. Ulus'da alışveriş edilir, Kızılay'da Gima binasına hayranlıkla bakılırdı. T.B. M.M.'nin önünden gururla geçilirdi.
Teyzeciğimle, o yılların Ankara'sı çok güzeldi. İnsanlar olgundu, kibardı, çocuklar çocuktu, insanlar insandı. Anılar o yüzden hep böyle gülümsenerek anılarda kaldı. Sonraki yıllar başka bir yazıya kalsın, olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder