Çeşme'de geçiyor günlerim bu yaz. Yeni bir eve taşınmanın ve denizle iç içe olmanın rehaveti bir yandan sarıyor bedenimi, öte yandan beynim, okuduklarım ve sosyal medyadan izlediklerimle ya da çevreden gözlemlediklerimle karmakarışık,yaşanan akıl tutulmalarından.
İki gün önce Çeşme merkezde bir kuaföre gittim artık takvim yaşımı gösteren saçlarımı eski rengine döndürmek için. Çarşı içinde bir dükkandı, haydi gireyim bir deneyeyim dediğim türden. Şansıma kırk üç yıldır mesleğini yapan bir hanım ve birlikte çalıştığı genç dükkan sahibi çıktı. En güzeli de sürekli Simon & Garfunkel çalmalarıydı fonda. Tam dinlediğim müziğin etkisiyle, yaş on yedilere dönmüşken, içeriye gerçekten on yedi yaşlarında ceylan gözlü bir genç kız girdi. Saçlarını düzleştirmek istediğini söyledi. Güzel gözlü kız yalnız değildi. Onu beklemek için yanında annesi ve üç kardeşi de gelmişti..
Saçlarını düzleştiren genç kızın annesinin, otururken sürekli gözleri kapanıyordu; öylesine yorgundu ve incecik bedeni nasıl bitkindi anlatmak zor.
Eğitimcilik içimize işlemiş bir kez. O sürekli birbiriyle uğraşan çocukların ilgisini çekmek için hani ilk derslerde klasik sorumuz olan ' Ne olmak istiyorsun?' sorusunu yönelttim hepsine.
Tek erkek çocuk ki iki numaraydı, hiç duraksamadan 'polis' dedi. üç ve dört numara da aynı yanıtı verince inanın çok umarsız hissettim kendimi o an. Tamam iki ve dört numaranın hareketleri,çocuksu yaramazlıkları ile yanıtları belki uyumluydu. Ama evin üçüncü çocuğu, yani iki numaralı kızı öylesine saf, tertemiz bir ilgiyle bakıyordu ki dünyaya, onun da o güç gösterili mesleği seçmesi içimi acıttı.
Biliyorum, duygularımda hiç nesnel değilim son aylarda yaşadıklarımızdan. Ve her mesleğin iyileri ve kötüleri her zaman vardır. Bize dayatılan yasalarla ya da verilen kararlarla son zamanlarda çok yandığımız için yaşamdaki yansımasını ve çocuklardaki etkisini böylesine açıkça yaşamak beni o anda mahvetti.
Acaba o anne eğitilmiş olsa, çağdaş donanımlardan yararlansa bu yanıtları alır mıydım?Yoksa çocuklar kendilerine daha bilimsel ve sosyal meslekler düşlerler miydi?
O tertemiz bakışlı ikinci kızla, Elif kızla konuşmaya başladım, diğerleri birbiriyle uğraşırken oturdukları yerde sıkıntıdan. ''Ben öğretmenim, biliyor musun, öğretmek çok güzel. Senin de öğrencilerin olsa, onlara her gün yeni bir şeyler öğretmek istemez misin?'' dedim. O güzel çocuk gözleri parladı. ''İsterim'' dedi. Ve söz verdi bana istekle. Benim yüreğimde de onun parlayan gözleri yeniden umut çiçekleri açtırdı.
Elif, sakın sözünden vazgeçme olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder