3 Nisan 2014 Perşembe

PES YA DA NO PASARAN

Türkiye'de 2014 yerel seçimlerinin üzerinden dört gün geçti. Ama ulusun görünürdeki oy sayımına göre yüzde elli beşi PES çekiyor. PES'in açılımına geçmeden önce Twitter'ın yeniden açılmasını kutlamak istiyorum. Youtube severlere de şimdilik geçmiş olsun diyor, biraz da seçim anılarımızdan söz edelim diyorum.

PES sözcüğünün açılımı şöyledir: post electione syndrome ya da seçim sonrası rahatsızlığı. Tıp dilinde hastalık isimleri Latince genel geçerlik taşıdığı için ben de bu ismi bulup biçare bir seçmen ve seçim gözlemcisi olarak bloguma armağan ediyorum. Ama kısaltılmış olarak PES 30 Mart akşamından beri tek başına ya da 'bu kadarına da' ön katkısıyla dilimize pelesenk olmuş durumdadır. 

Dans etmeden, şarkı söylemeden devrim ya da evrim olmaz denir ya ,işi mizaha vurmadan bu yaşananlara dayanılmaz diyerek sözcüklerle oynayarak ve okuduğum, görüşlerini paylaştığım insanların dayanışmasıyla çektiğimiz PES'e karşın bu kez İspanyolca'ya geçip hala 'NO PASARAN' demek kararındayım. 

Seçimde bir gözlemci olarak tanık olduklarım bu cesareti veriyor bana. Sabah altı otuzda Teşvikiye'nin göbeğinde, hatta İBŞBB adayı Mustafa Sarıgül'ün oy kullandığı ama asansörü onarılmamış okuldaydık. 1268 no'lu sandık gözlemcisi olarak çok iyi bir takım çalışması yapıldığını, Oy ve Ötesi grubundan Buket'in baştan sona sürekli destek verdiğini belirtmeliyim öncelikle. Ben de hem Şadan Abla hem de Özlem'le yan yana sınıflarda görev yaptığımdan şanslıydım doğrusu. 

İstanbul'da GSÜ'de çalışırken oy kullanmaya başladığımdan beri iki genel iki yerel seçimde hem oy verdim hem de görev yaptım ve bu seçim kadar coşkulu seçmen ve yüksek katılım görmedim. Evet, ülkenin en rahat seçim bölgelerinden birindeydim, yadsınamaz. Ancak bir sakınca vardı. Çünkü çok ileri yaşta seçmen kitlesine sahiptir Teşvikiye.

İnanın, o bozuk asansöre karşın doksan altı yaşında seçmenler çocukları ya da torunlarının yardımıyla iki ya da üç katın merdivenlerini çıkıp oylarını kullandılar ve kibarlıklarıyla sabırla beklemeleriyle gönülleri fethettiler.    

Bir de küçük çocuklarıyla gelen, uzun kuyruklarda bekleyen genç çiftlerin görüntüleri umut verdi. Gençler  hem oy verdiler hem de ilk kez İstanbul'da oluşturulan ve bir buçuk ayda otuz bine ulaşan 'Sandık Başındayız' ve 'Oy ve Ötesi' oluşumlarıyla büyük bir dinamizm kattılar seçime ve aldıkları sorumlulukla baş tacı oldular pek çok yerde. Eğer tüm bölgelerde çalışmalarına izin verilseydi sonuçlar çok daha güvenilir olabilirdi.

Ben bir İzmirli olarak 'İzmir Duruşu' değişmez, İstanbul'da bir oy bile önemli diyerek bu seçimde de 34 ü 35 e yeğledim. Olmadı, bu düzen böyle sürerse de adil bir sonuç almak pek olası değil. O denli fazla yedek oy pusulası çıktı ki torbalardan ve ayrıntı öylesine fazlaydı ki düzgün sonuç bildirme çok zordu.  

Gece ona doğru sonuçları bilgisayardan yükletip eve döndüğümde tarafsızlıkları gölgelenmiş sonuçlar ekranı kaplamıştı ve onca yorgunluktan sonra balkondakileri görmek PES'in ilk bulgularını açıkça tanıladı doğrusu. Sonra baş ağrısına karşı aldığım ilacın etkisiyle uyku ve yapılan haksızlıkları ya da dönüşen Türkiye'de alınan sonuçlar, değişen sonuçlar, itiraz edilen sonuçlar, sonuçlanamayan sonuçlar, Ankara'da YSK'nın önünde hak arayanlara sıkılan biber gazları, bol sulu TOMAlar, ölümlü yaralanmalı haberler...

Ne olursa olsun geçit vermiyoruz  olan bitene.Unutulmaz sözleriyle 'No Pasaran' diyoruz,




hatta istersek aynı adlı Atilla İlhan şiirini de okuyoruz. Doğan Kuban'ın yazdığı gibi Cumhuriyet tarihimizin son altmış dört yılı bir kaçı dışında hep sağ oy çoğunluğunda olsa da PESden kurtulmak zorundayız.    Çünkü bizden sonrakiler de şu güzel ülkenin daha uygar, daha özgürlükçü yanını görmeliler...    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder