Lozan Barış Antlaşması'nın 92. yıldönümüydü bugün. T.B.M.M. Hükümeti'nin Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önce imzaladığı bu belge her geçen an daha fazla saygınlığını arttırıyor. Bugün ülkemizin geldiği durum ve savaş günlerinin resmileştirildiği zamanları yaşadıkça, her yaştan insanımızın korkunç bir şekilde kurban edildiğine tanık oldukça, sevgiye saygının kalmadığı, tümüyle maddesel bir dünyada yaşadıkça dayanmamız zorlaşıyor.
İşte bu kara günlerde yüreğinizi dostluk ve barış duygularıyla biraz olsun ferahlatmak istediğim için bir koroyu anlatacağım sizlere. LOZAN MÜBADİLLERİ VAKFI KOROSU ya da kısaca LMV Korosu.
Birinci kuşaktan son dördüncü kuşağa kadar tüm mübadiller için 30 Ocak 1923 tarihi önemlidir çünkü o gün dünyanın ilk ve son olmasını dilediğimiz resmi mübadele antlaşması imzalanmıştır. Her yıl o gün denize kırmızı karanfiller bırakılır vakfımızca Tuzla'da, tüm yitirdiklerimizin anısına... Tuzla, Çeşme, Samsun başlıca limanlardır mübadilleri taşıyan gemilerin yanaştığı ve karantinada bekletildikleri...
Büyük 1999 Marmara ve Atina depremlerinin yaşandığı günlerden ve iki savaşan ulusun o zor günlerde karşılıklı yardımlaşmasından sonra eyleme geçen bir avuç gönüllünün iki yıllık uğraşlarının sonucu kurulur LMV. Bu yazıyı okuyabilen herkes o uzun yürüyüşün adımlarını, tüm projelerini, yayınlarını, mübadele müzemizi, atavatana yapılan yolculukları ve ataların bıraktığı izlerde paylaşılan duyguları vakfımızın ve derneğimizin sayfalarında okuyabilir.
Gelelim benim vakıfla ve dernekle ve son bir yıla yakın süredir koromuzla olan yolculuğuma: Çocukluğumda babaannemden dinlediğim anılar, mübadele türküleri, memleketten getirilip özenle saklanan bir kaç eşya, fotoğraf ve o çok büyük kürk ve deri kaplı sandığın gizindeydi aslında her şey. 2001 yılında sevgili arkadaşım Mürüvet'le Karaferye ya da bugünkü adıyla Veria'ya yaptığımız ilk yolculuk hep daha çok öğrenme ve benzer öyküleri paylaşma isteğimi pekiştirdi.
İnternet'te 'Lozan Mübadilleri' diye ilk kez arama yaptığımda vakfın ve derneğin varlığından haberdar oldum. O yıllarda çok yoğun çalıştığım için tek yapabildiğim; kitap fuarlarında vakfımızın standına uğrayıp, güler yüzle karşılanıp, kitap almakta kaldı. Bir de açılan mübadele sergilerini gezdim. Emekli olduktan sonra ve hele babacığımı sonsuzluğa uğurladıktan sonra Çatalca Mübadele Müzesi'nin açılışına gittik anneciğimle. Orada vakfın mottosu olan '' ÇEKİLEN ACILAR BİR DAHA YAŞANMASIN'' sözcüklerinin daha bir derinden ayırdına vardım, gördüğüm öyküsü olan her bir bağışlanan eşyanın önünde ve koromuzdan ilk kez dinlediğim şarkılar ve türkülerde.
Bir kaç ay sonra kardeşim ve kuzenimle derneğimizin düzenlediği 'mübadil buluşmaları' gezilerinden ilkine katıldım ve orada benzer öyküleri olan ve bugün de yaşamımda çok önemli yerleri süren ilk mübadil dostlarımla tanıştım. Karaferye bu kez çok daha anlamlı bir iz bıraktı bende. İlk gezimde babaannem ve dedem için aldığım memleket toprağını bu kez babacığım içn taşıdım.
Bu ilk buluşma sonbahardaydı. Nisan sonunda GSÜ'deki kurslarda verdiğim dönem dersleri bitmiş ve bu kez vakıfça Yanya'ya düzenlenen gezinin haberini almıştım.Artık derneğimizin üyesiydim. Bu kez tek başıma çıktığım gezide vakfımızın ve koromuzun bilge çınarı Lütfü Karadağ ve ailesi vardı çünkü Lütfü Amcamız 99. yaşını bitiriyordu. Unutulmaz anılarla geçen bu yolculuk yaşamımda yeni bir bakış açısı ve yepyeni görünen ama kırk yıllıkmış gibi gelen dostlar kazandırdı.
Artık alışkanlık haline gelmişti Lütfü Amca'mızın doğum günlerine Yanya'da konuk olmak. Ertesi yılki gezide Lütfü Amca'nın kendi kızlarının yanında korodaki kızlarıyla da tanıştım. O yolculukta karar vermiştim. Bir gün ben de Lütfü Amca'yla koroda birlikte şarkılarımızı, türkülerimizi söyleyeceğim ve sanki yitirdiğim tüm aile üyelerime sesleneceğim.
Bunun için geçen yılki Yanya gezimizde koro başkanımız ve Lütfü Amca'mızın diğer iki koro kızıyla adeta bir ön protokol imzalayıp ilk izinleri aldım ve geçen sonbaharda provalara başladım.
Vakfımızın giriş bölümü dışındaki tek oda/salonu, Sefer Bey'in ofisi, seminer yeri, Yunanca dersliği ve Salı akşamları da koro prova odası olan o mekan bana müzikle birlikte paylaşılan dostluğun ve sevginin ne denli yoğun olduğunu anlattı.
2005 yılında kurulan koromuzun ilk günlerinden bugüne dek katılanları olduğu gibi genç ve sanatının pırıltısını her an yansıtan sevgili şefimiz ve genç arkadaşlarımız o güzelim sesleriyle can oldular dünyama.
Ve değerli müzisyen arkadaşlarım: Akordiyonist doktorumuz Erdal Oltulu, Udi sanatçımız Emin Çetin, ritmde Görkem Şişko ve çiçeğimiz , kemancımız Dilek Orhan. Onların fedakarca çalışmaları ve işlerini, izinlerini ayarlayarak bize eşlik etmeleri, kısıtlı ses sistemleriyle mücadeleleri... Çok şanslıyız hep birlikte takım çalışmasına inandığımız için.
İlk kez Çatalca konserinde, lise yıllarımın beş yöreden halk oyunları oynadığımız günlerinden 40 yıllık bir süre geçtikten sonra mikrofon ve müzik sistemi eksikliğini içten katılımımız ve şefimizin bizlere de yansıttığı enerjisiyle ortaya çıkan coşkumuzla, sahnede olmanın heyecanını ve Yunanistan'dan gelen koroyla ortak şarkı söylemenin unutulmaz duygulanımını yaşadım. Ve o günden sonra Yunanistan'a yapılan dört ayrı yolculuk, Sulamız'ın, Sefer Bey'in ve Esat Kardeşimin tüm emekleri sonucunda verilen altı konser, her konser öncesi açılan '' Mübadele Öyküleri sergimizde aile öykümüzün önünde çekilen fotoğraflar ve en önemlisi konser sonunda Türk ve Yunan koroları olarak birlikte söylediğimiz ortak şarkılar, izleyicilerin unutulmaz alkışları, bizler söylerken iki halkın elele, omuz omuza dansları, konserler sonrası hep birlikte yenen yemekler için kurulan güneş sofraları; kısacası barışın tablosu...
Barış için uğraş veren vakfımızın, derneğimizin ve koromuzun bir üyesi olarak kuruluşundan bugüne dek yoğun bilgi ve emek veren tanımaktan onur duyduğum dostlarımın adını anmadan geçemem. Unuttuklarım varsa affola: Başta Lütfü Karadağ ve ailesi, yitirdiğimiz Atilla Karaelmas, başkanımız Ümit İşler, her an çalışan genel sekreterimiz Sefer Güvenç, Çimen Turan, Müfide Pekin, Filiz Yenişehirlioğlu, Esat Ergelen, Sula Aslanoğlu, Tanaş Cimbis, Şule Kılıç, Nüshet Ak, Çetin Özer, Oğuz Altay, İskender Özsoy,, Sadrettin Soylu koro başkanımız Nevin Uzsoy, Füsun Coşkuner, Yasemin Ağaoğlu, Nalan Moray, Mehveş Sorkun koro şefimiz Garip Mansuroğlu ve tüm sevgili koro arkadaşlarım emekleriniz hiç unutulmasın.
Bunca sözün özü: Kurtuluş ve kuruluş için verilen bir savaşın çocukları, torunları olarak barışın önemini, savaşın kötülüğünü bizler çok iyi biliyoruz ve savaş karşıtlığımızı savaş verilen tarafın çocukları ve torunlarıyla şarkı söyleyerek, her iki tarafın da çok acı yaşadığının bilincinde olarak müzikle büyütüyoruz...
UMUDUMUZ ŞARKILAR HEP BİRLİKTE VE HEP BARIŞ İÇİN SÖYLENSİN...
İşte bu kara günlerde yüreğinizi dostluk ve barış duygularıyla biraz olsun ferahlatmak istediğim için bir koroyu anlatacağım sizlere. LOZAN MÜBADİLLERİ VAKFI KOROSU ya da kısaca LMV Korosu.
Birinci kuşaktan son dördüncü kuşağa kadar tüm mübadiller için 30 Ocak 1923 tarihi önemlidir çünkü o gün dünyanın ilk ve son olmasını dilediğimiz resmi mübadele antlaşması imzalanmıştır. Her yıl o gün denize kırmızı karanfiller bırakılır vakfımızca Tuzla'da, tüm yitirdiklerimizin anısına... Tuzla, Çeşme, Samsun başlıca limanlardır mübadilleri taşıyan gemilerin yanaştığı ve karantinada bekletildikleri...
Büyük 1999 Marmara ve Atina depremlerinin yaşandığı günlerden ve iki savaşan ulusun o zor günlerde karşılıklı yardımlaşmasından sonra eyleme geçen bir avuç gönüllünün iki yıllık uğraşlarının sonucu kurulur LMV. Bu yazıyı okuyabilen herkes o uzun yürüyüşün adımlarını, tüm projelerini, yayınlarını, mübadele müzemizi, atavatana yapılan yolculukları ve ataların bıraktığı izlerde paylaşılan duyguları vakfımızın ve derneğimizin sayfalarında okuyabilir.
Gelelim benim vakıfla ve dernekle ve son bir yıla yakın süredir koromuzla olan yolculuğuma: Çocukluğumda babaannemden dinlediğim anılar, mübadele türküleri, memleketten getirilip özenle saklanan bir kaç eşya, fotoğraf ve o çok büyük kürk ve deri kaplı sandığın gizindeydi aslında her şey. 2001 yılında sevgili arkadaşım Mürüvet'le Karaferye ya da bugünkü adıyla Veria'ya yaptığımız ilk yolculuk hep daha çok öğrenme ve benzer öyküleri paylaşma isteğimi pekiştirdi.
İnternet'te 'Lozan Mübadilleri' diye ilk kez arama yaptığımda vakfın ve derneğin varlığından haberdar oldum. O yıllarda çok yoğun çalıştığım için tek yapabildiğim; kitap fuarlarında vakfımızın standına uğrayıp, güler yüzle karşılanıp, kitap almakta kaldı. Bir de açılan mübadele sergilerini gezdim. Emekli olduktan sonra ve hele babacığımı sonsuzluğa uğurladıktan sonra Çatalca Mübadele Müzesi'nin açılışına gittik anneciğimle. Orada vakfın mottosu olan '' ÇEKİLEN ACILAR BİR DAHA YAŞANMASIN'' sözcüklerinin daha bir derinden ayırdına vardım, gördüğüm öyküsü olan her bir bağışlanan eşyanın önünde ve koromuzdan ilk kez dinlediğim şarkılar ve türkülerde.
Bir kaç ay sonra kardeşim ve kuzenimle derneğimizin düzenlediği 'mübadil buluşmaları' gezilerinden ilkine katıldım ve orada benzer öyküleri olan ve bugün de yaşamımda çok önemli yerleri süren ilk mübadil dostlarımla tanıştım. Karaferye bu kez çok daha anlamlı bir iz bıraktı bende. İlk gezimde babaannem ve dedem için aldığım memleket toprağını bu kez babacığım içn taşıdım.
Bu ilk buluşma sonbahardaydı. Nisan sonunda GSÜ'deki kurslarda verdiğim dönem dersleri bitmiş ve bu kez vakıfça Yanya'ya düzenlenen gezinin haberini almıştım.Artık derneğimizin üyesiydim. Bu kez tek başıma çıktığım gezide vakfımızın ve koromuzun bilge çınarı Lütfü Karadağ ve ailesi vardı çünkü Lütfü Amcamız 99. yaşını bitiriyordu. Unutulmaz anılarla geçen bu yolculuk yaşamımda yeni bir bakış açısı ve yepyeni görünen ama kırk yıllıkmış gibi gelen dostlar kazandırdı.
Artık alışkanlık haline gelmişti Lütfü Amca'mızın doğum günlerine Yanya'da konuk olmak. Ertesi yılki gezide Lütfü Amca'nın kendi kızlarının yanında korodaki kızlarıyla da tanıştım. O yolculukta karar vermiştim. Bir gün ben de Lütfü Amca'yla koroda birlikte şarkılarımızı, türkülerimizi söyleyeceğim ve sanki yitirdiğim tüm aile üyelerime sesleneceğim.
Bunun için geçen yılki Yanya gezimizde koro başkanımız ve Lütfü Amca'mızın diğer iki koro kızıyla adeta bir ön protokol imzalayıp ilk izinleri aldım ve geçen sonbaharda provalara başladım.
Vakfımızın giriş bölümü dışındaki tek oda/salonu, Sefer Bey'in ofisi, seminer yeri, Yunanca dersliği ve Salı akşamları da koro prova odası olan o mekan bana müzikle birlikte paylaşılan dostluğun ve sevginin ne denli yoğun olduğunu anlattı.
2005 yılında kurulan koromuzun ilk günlerinden bugüne dek katılanları olduğu gibi genç ve sanatının pırıltısını her an yansıtan sevgili şefimiz ve genç arkadaşlarımız o güzelim sesleriyle can oldular dünyama.
Ve değerli müzisyen arkadaşlarım: Akordiyonist doktorumuz Erdal Oltulu, Udi sanatçımız Emin Çetin, ritmde Görkem Şişko ve çiçeğimiz , kemancımız Dilek Orhan. Onların fedakarca çalışmaları ve işlerini, izinlerini ayarlayarak bize eşlik etmeleri, kısıtlı ses sistemleriyle mücadeleleri... Çok şanslıyız hep birlikte takım çalışmasına inandığımız için.
İlk kez Çatalca konserinde, lise yıllarımın beş yöreden halk oyunları oynadığımız günlerinden 40 yıllık bir süre geçtikten sonra mikrofon ve müzik sistemi eksikliğini içten katılımımız ve şefimizin bizlere de yansıttığı enerjisiyle ortaya çıkan coşkumuzla, sahnede olmanın heyecanını ve Yunanistan'dan gelen koroyla ortak şarkı söylemenin unutulmaz duygulanımını yaşadım. Ve o günden sonra Yunanistan'a yapılan dört ayrı yolculuk, Sulamız'ın, Sefer Bey'in ve Esat Kardeşimin tüm emekleri sonucunda verilen altı konser, her konser öncesi açılan '' Mübadele Öyküleri sergimizde aile öykümüzün önünde çekilen fotoğraflar ve en önemlisi konser sonunda Türk ve Yunan koroları olarak birlikte söylediğimiz ortak şarkılar, izleyicilerin unutulmaz alkışları, bizler söylerken iki halkın elele, omuz omuza dansları, konserler sonrası hep birlikte yenen yemekler için kurulan güneş sofraları; kısacası barışın tablosu...
Barış için uğraş veren vakfımızın, derneğimizin ve koromuzun bir üyesi olarak kuruluşundan bugüne dek yoğun bilgi ve emek veren tanımaktan onur duyduğum dostlarımın adını anmadan geçemem. Unuttuklarım varsa affola: Başta Lütfü Karadağ ve ailesi, yitirdiğimiz Atilla Karaelmas, başkanımız Ümit İşler, her an çalışan genel sekreterimiz Sefer Güvenç, Çimen Turan, Müfide Pekin, Filiz Yenişehirlioğlu, Esat Ergelen, Sula Aslanoğlu, Tanaş Cimbis, Şule Kılıç, Nüshet Ak, Çetin Özer, Oğuz Altay, İskender Özsoy,, Sadrettin Soylu koro başkanımız Nevin Uzsoy, Füsun Coşkuner, Yasemin Ağaoğlu, Nalan Moray, Mehveş Sorkun koro şefimiz Garip Mansuroğlu ve tüm sevgili koro arkadaşlarım emekleriniz hiç unutulmasın.
Bunca sözün özü: Kurtuluş ve kuruluş için verilen bir savaşın çocukları, torunları olarak barışın önemini, savaşın kötülüğünü bizler çok iyi biliyoruz ve savaş karşıtlığımızı savaş verilen tarafın çocukları ve torunlarıyla şarkı söyleyerek, her iki tarafın da çok acı yaşadığının bilincinde olarak müzikle büyütüyoruz...
UMUDUMUZ ŞARKILAR HEP BİRLİKTE VE HEP BARIŞ İÇİN SÖYLENSİN...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder