24 Ocak 2022 Pazartesi

SEÇİLMEK

Son yıllarda, özellikle de son günlerde yazamadığım her sözcük için sessiz çığlıklarım öylesine çoğaldı ki dayanamadım ve tuttum sözcük bahçemin yolunu... 
Bir insanı anlatacağım kendimce, onun gibi sakin, sabırlı ve sevgi dolu. 

Bu akşam yalnızca bir kaç kanalda da olsa  bir hafta önce halkın oylarınca seçilen ancak hala resmi olarak mazbatasına kavuşamayan başkanın konuşması vardı. Doğal bir özenle seçilmiş sözcükleriyle sakince çağrı yaptı on yedi yıldır ülkenin yönetiminde olanlara ve Yüksek Seçim kurulu'na. biz neredeyse dört aydır her seslenişindeki  olgun ve barışçıl söylemine nasıl da alışıverdik. ama bu akşam ben en çok  Sabahattin Ali'nin bir öyküsünden alıntı yapmasını sevdim. 

Özlem çekmek zordur; hele barışın, sakinliğin, dinginliğin hasretini çekmeek daha bir güç gerektirir. 

       

22 Ocak 2022 Cumartesi

AH GİRİTLİ NİNECİK, AH ANNEANNEMİN BACISI İHSAN TEYZECİK !

Çocukluğumuzun unutulmaz kahramanları hep bizimle kalır. Issızlığı duyumsadığımız anlarda yüzümüzü gülümsetirler. Bizim çocukluğumuzda komşuluk çok önemliydi. Yaşamımıza renk katarlardı farklı karakterleriyle. 

Tire'de doğup büyüsem de ilçenin Atatürk caddesindeki evimiz bana sokakta oynama özgürlüğünü değil, mutfağımızın kapısının açıldığı mübadele mirası Matyos Han'ın üst avlusunda oynama ayrıcalığını getirdi. 

Canım sıkılınca mutfak kapısını açar avluya çıkardım. Gözlerim hemen sağ yandaki odanın kahramanlarını arardı. 

Sevgili Giritli nine ve kızı Zehra ninem. Onlar benim için zamansızdılar ama hep aynı mekandaydılar. 

Giritli ninemin adını bilmiyorum. O, benim için bembeyaz çarşaflı yatağında yatan ve karşısındaki tek pencereden dışarıyı gören ninemdi. Gözlerinin mavisi ve gözkapaklarının derinliği, bakışlarındaki hüzün ve sessizliği hep hatırımda. Biricik kardeşimle de oyun oynama yerimiz onların odasının ön tarafı olduğu için arada gürültü yapardık herhalde. Okso derdi o zaman. Ama arada gidip saman dolu yastıkların üstündeki dantelli örtülerle kaplı sedirde oturma hakkımız olurdu ve nadiren 'kopela orea' diye de severdi. Türkçe konuştuğunu hiç duymadım zaten. 

Nasıl bir sabretme gücüyle yaşamış  Giritli ninem ve onun gibi anadilinden, anavatanından uzak olanlar yıllar boyu hep özlemle... 

Zehra ninem, evin emekçisiydi. Hanı süpürür, çarşı işlerini halleder, otelin çamaşırlarını yıkar ve odalarını hep sakız beyazlığında  tertemiz tutar, her yaz çivitle mavilenmiş kireçle boyardı. Bir de benim güzel annem, anneanneme ziyarete giderken beni, ben büyüdükten sonra kardeşciğimi kucağında taşırdı. 

Oturma odalarının yanındaki bölümü mutfak ve erkek kardeşi Mustafa amcanın yatma yeri olarak kullanırlardı. Her zaman temiz ve düzenliydi iki oda da. Mustafa amca akşamdan akşama eve geldiği için onu pek görmezdik. 

Giritli ikinci bir Mustafa  amca da anılarımdadır. Ama o, anneannemin sevgili arkadaşı, İhsan teyzemin eşi olarak yardımcı oyuncuydu dersem ayıp olmaz.  Annem gibi ben de Mustabey  amca derdim her karşılaşmamızda.  

Benim kahramanım İhsan teyzemdi. Kulağıma çok hoş gelirdi iki arkadaşın birbirine 'bacım' seslenişleri. Gerçek kardeşten öteydiler, dert ortağıydılar. İhsan teyze Tire'nin çingene mahallesinin girişinde, bahçesinde hep çiçekler açan  iki katlı ahşap evde otururdu. Mustabey amcanın ikinci eşiydi. Anneannem nasıl incelikle hazırlanmış bir çeyizi varmış diye anlatırdı . Gerçekten de her basamağı çatırdayan merdivene inat, üst katta zarif mobilyalar karşılardı gelenleri. Konsolu, aynası, sandalyeleri ve genelde kapalı duran kadife kaplı koltuklarıyla misafirsiz konuk odası.

Oturma odasında hayat vardı, pencere önündeki divanda  çocuk Belgin'in iki sevdiği insanın muhabbetini paylaşmasının verdiği huzur vardı.

Yıllar sonra İhsan teyzemin o el emeği göz nuru örtülerinden almıştı annem benim çeyizime. Özenle korurum ve her kullanışımda İhsan teyzemi, onun İzmir'de geçen çocukluğu ve özellikle işgal günlerini anlatırken dalıp giden elemli bakışlarını anımsarım.       

Sessiz yaşayıp sessizce göçüp gittiler, çocukluğumun kahramanları, ama belleğimde unutulmaz izlerini bırakıp gittiler, olgunluklarıyla... 

SINAVLAR DA GÜÇ VERİR

 Yeni yılın ilk yazısıysa ve gözleriniz hep iyiyi, sanatı ve bilgiyi görmeye hazırsa; haydi öyleyse başlasın sözcüklerin dansı...

İki yıldır nasıl bir dönüşüm içindeyiz küresel salgınla. Çok yorgunuz, sürekli bir kriz ve yadsıyamadığımız yeni gerçekler karşısında yangın yerine dönen yüreklerimizle yine de dirençliyiz. (kendi adıma arada sendeleyip düşsem de kalkıyorum yine ayağa).

Bilgilenmek, sanat ve gençlerin görüşleri, üretkenlikleri, farkındalıkları gülümsetiyor bizleri. Yaş alabilmek bile şans artık.  Tüm zorluklara karşın yaşama tutunma tutkumuz  Çünkü çok dost kapıları kapandı zamansızca. Ve o sonsuzluktaki sevdiklerimizin  anıları için de yaşamak ve yaşatmak gerek dercesine nefes alıyoruz maskelerimizin ardında.

Ömür boyu öğrenciliğe devam ediyorum kendimce. İki hafta önce son okuduğum Anadolu Üniversitesi ikinci üniversite programı Tarım Teknolojileri'nin final sınavlarından çıktım ve Bir Baba Hamlet oyununa gittim. 

Oyunun hakkını vermeden önce son okul serüvenimden söz edeyim. Sosyoloji benim kırk yıl önceki düşümdü. emekli olunca çok severek bitirdim. Hatta Eskişehir'e kuzenciğimle gidip kep giyme törenine bile katıldım. Sonra İstanbul Üniversitesi'nin AUZEF bölümlerinden 'Kültürel Miras ve Turizm' derslerini inceleyince hemen ona kaydoldum ve sınav günleri dışında nasıl geçtiğini anlamadan mezun oldum.

O günlerde en hoşuma gidenlerden biri yaşıtlarım toplu taşımda 60 yaş indirim kartı alırken benim öğrenci kartı kullanmamdı. 

Son okul diye anneme sözüm vardı. Çünkü anneciğim benim sınavlarımdan yorulduğumu düşünüyordu. Pandemi, kararımdan ve anneme verdiğim sözden dönmeme neden oldu. 

Evde otururken, iklim değişiminin, çok yakın gelecekteki su yoksunluğunun ve verimli toprakların beton ormanlarının farkındayken daha bilinçli yaşamak gerekti. Hem ben doğduğumda Karaferye mübadili Şükrü dedem 'Çiftliğim geldi' sözleriyle özlediği toprakların sevgisini duymuş diye anlatırdı annem. Memleketlisi Rauf dedemin bereketli bahçesinin mis gibi sebze ve meyveleriyle beslenmiştim. Özümde vardı toprağa sevgi.      

Ve böylece son resmi okulumun son dönemine geldim. Bu doymaz bilmek okul bitirmelerin alt metninde doktora programına çok sorgulayıcı olduğumuz gerekçesiyle bizi kabul etmeyen hocamızın da rolü var elbette.

 Neyse mademki yüz yüze sınav yapmış YÖK, üstüne de bizim kendi kütür sanat programımız da NAS olmalı. 

Önceden çevrimiçi satın aldığım Baba Sahne oyununun son bileti ile ilk sıradaki yerime kuruldum. Kavuk'un son sahibi Şevket Çoruh ve biricik Günay Karacaoğlu oyunculuklarını döktürdüler ve iki saat boyunca tüm salonu coşturdular, şarkı söylettiler ve mizahın gücüyle doldurdular. Sanatlarıyla hep var olsunlar, bizler de bu kadar geç kalmadan hep izleyelim. 

Akşam saat altıda oyun bittiğinde ikinci programdaydı sıra. Kadıköy Belediyesi'nin başta başkanları, tüm emek verenleriyle yeniden hayata döndürdüğü 'Müze Gazhane' gitmek.

 Gazhane'nin insana derin nefes olanağı veren o devasa bahçesini çok sevdim.  Siz isterseniz ayrıntılarını okursunuz. Ben bir çok heykelin bu kamusal alanda günceli ve geleceği yakalayarak var olmasından çok etkilendim. Ve bu heykeller Haliç Tersanesi'ndeki atık materyaller kullanılarak 7 sanatçı tarafından üretilmiş olması ayrı bir güzellik. 

Müze Gazhane'de bilimin ışığında bir araya gelmiş gençler için sessiz/sesli çalışma alanları, İklim Müzesi, Karikatür ve Mizah Müzesi, Çocuk Bilim Müzesi, açık ve kapalı sergi mekanları, İBB Şehir Tiyatroları'nın iki sahnesi, işlikler yer alıyor. 

Son olarak Galatasaray Üniversitesi'ndeki yıllarımda her ay mutlaka Fest Travel'ın günlük İstanbul gezilerinde tanıma ve bilgi alma şansına eriştiğim çok sevgili Afife Batur hocamızın adının verildiği kütüphaneyi görmek nasıl ferahlattı içimi Onun bilgisi gibi pırıl pırıldı içerisi içindekilerle. Çünkü kendisi 130 yıllık emektar Gazhane'nin yeniden kazandırılması için en çok uğraş veren komşusu ve aktivistiydi. 

İstanbul'da hala güzel işler ve sanat var. Ama yaşadığımız ufacık yerde bile bizim merakımızı, bilgimizi besleyecek o kadar çok birikim var ki... Sağlığımız yerinde ve direnme gücümüz olsun, o bize yeter... Karanlık bize göre değil.