Baba diye seslenemiyorum tam iki yıldır. Ama bu yazı hüzün lenmek için değil,yüreğimden seslendiklerimi yazarak paylaşmak için,bir gün torunum belki de torunlarım da okur diye...
Babam hep okuyan, düşünen, gülümseyen yüzüyle hep yakışıklı, iyl insan, olgun insan. Özlem sonsuz olsa da, Haldun Taner'in yazdığı gibi 'Ölürse tenler ölür,canlar ölesi değil'.
Çok sevdiğim bir fotoğrafımız var. Babacığım beni parka gezmeye götürmüş, üç yaşlarında olmalıyım. Babamın kucağında; bir de minik çiçek uzatmış babam bana. Bende de bir şımarık, bir nazlı bakış fotoğrafçı amcaya, tepemde bukleli saçlarımla. Yıllar sonra babamı sonsuzluğa uğurlamamızın ardından sevgili dostum Nurhan'ın dediği gibi ''Babasını yitiren kızlar, arkalarındaki karlı yüce dağı yitirirler''. O nazlı,şımarık bakan Belgin bir daha geri gelmez artık.
Evin büyük kızı olmayı, sorumluluk almayı babam öğretti bana. Daha ilkokul öğrencisiyken bankaya da giderdim, alışverişe de. Ve çok özenli yapmaya çalışırdım tüm görevlerimi. Son yıllarda, babam şikayetçi oluyordu bazen. ''Sana bir şey söylemeye gelmiyor, hemen yapmaya çalışıyorsun.'' diyerek.
İki otelimiz vardı Tire'de. Salı günleri babam çok yoğun olurdu. Kardeşimle birlikte otelin girişinde, babamın kayıt masasında biz görevli olurduk okul dönüşü. Ama nasıl bir keyifti o saatler, babamızın işinden sorumlu olmak, otel defterlerini gereğinde temize çekmek.
Otel deyince anılar çok. O günlerin Türkiye'sinde tiyatrolar her yaz turnede. Ve ulaşım bugünkü gibi olmadığı için gelen tüm topluluklar bizim otelde kalırdı. Biz de onları hem izleyip hem de tanışmanın mutluluğunu yaşardık.
Köy öğretmenleri de otelin sürekli konuklarıydılar. Babamı çok severlerdi. Genellikle yuvalarını kurduklarında otelden ayrılırlar ama uğrayıp hatır sormayı hiç unutmazlardı.
Babam, iyi dosttu, hep güvenilen insandı. Otelimizin emektar katibi Ahmet Ağa, Ünye'den kan davasından kaçmıştı daha ben doğmadan. kan davasının ne onulmaz bir şey olduğunu ben onun hep acılı yüzünde görürdüm. Babama nasıl da bağlıydı ve ölümüne dek babam için çalıştı. Son günlerinde de yanında oğlu yerine koyduğu babam vardı.
Arkadaşlarına hep yardımcıydı. işleri bozulan çocukluk arkadaşı evindeki piyanoyu otelin girişine getirmiş,yıllarca orada kalmıştı. Önündeki mavi mineli işlemeleriyle, pirinç şamdanlarıyla bugün bile gözümün önündedir. Çok yalvarmıştım mandolin öğrencisi olarak ''Baba, ne olur bu piyanoyu biz alalım, ben çalmak istiyorum'', diyerek. Arkadaşına ayıp olur diye kabul etmemişti.
Babamın yazıhanesi hiç boş kalmazdı. Tüm dostlarının dinlenme ve sohbet mekanıydı. ve tüm dostlukları ömür boyu sürdü. Hastalanana dek her gün gider, yarım gününü orada geçirirdi. Son yıllarında bir gün, ''Artık yazıhaneye gitmenin pek tadı kalmadı;uğrayan arkadaş kalmadı, ya kaybettim ya da hastalar gelemiyorlar'' diye yakınınca içim burkulmuştu. Sevgili Ayhan Amcayla buluşmaları hiç eksik olmadı. Hatta kendini iyi hissetmediğini de bir tek ona söylemiş,tanı konmadan, bizi üzmek istemediği için. Tüm gençlik günleri birlikte geçmiş, nice sofralarda buluşmuşlardı. İkisi bir arada oldu mu gözleri gülerdi.
Dört erkek, bir kız kardeşin üçüncüsüydü babam. En büyük amcam, Osman Amcacığım'ı hem çok sayar hem de çok severdi. Haftada bir gün geleneksel öğle yemeği buluşmaları vardı iki kardeşin İzmir'de. Menüleri hiç değişmez, rakı balık olurdu. Artık biz kuzenciğim Gonca'yla buluşuyoruz İstanbul'da iki kardeşin geleneğini sürdürüp. Her ne kadar bizim menü daha çok kahve ve atıştırmalık olsa da keyfi aynı.
Çok sadık bir 'Cumhuriyet' okuruydu babam. Yalnızca Uğur Mumcu ve arkadaşlarının bıraktığı dönemde bıraktı gazetesini bir süre. Yetmişlerin Türkiye'si karanlık ve aydınlığı ardı ardına yaşadı.Kitapların yasaklandığı günlerde Nazım şiirleri kitaplığımızın arka raflarında saklanır, 12 Mart'ın karanlığında 'Ortam', 'Yeni Ortam' dergileri alınırdı. İnönü sevgisine karşın Ecevit'in 73 Basmane mitingine ailece gittiğimizi anımsıyorum. CHP'li olmaktan hiç bir zaman vazgeçmedi babacığım. Zaman zaman hatalı politikalarına üzülür ama desteklemekten hiç vazgeçmezdi. 2010 Mayıs'ındaki CHP kurultayında tedavi süreci başladığı için bizde kalıyorlardı. Nasıl da umutla izlemiştik, bir şeyler değişecek diye.
Çocukluğumuzda İzmir Fuar'ı için program yapar,mutlaka bir oyun izlenir ve ünlü ses sanatçıları dinlenirdi. Akdeniz Oyunları 71'de İzmir'de yapılmış, eniştemle birlikte biletleri almışlar ve iki aile yüzme yarışların, basketbol ve voleybol karşılaşmalarını izlemiştik. Her yıl bir gezi planı yapar, Ankara'ya teyzeme, İstanbul'a amcamlara veya Osman amcamla yazlığa gidilirdi.
Baba-kız unutamadığım bir alışveriş anımız var. Ben Eğitim Fakültesi'ne başlayacaktım. İzmir'de okuyacağım için çok mutluydu babam. Zaten Hacettepe Sosyolojiye gitmemi de hiç istememişti, terör nedeniyle. Okula başlamadan iki kişi alışverişe çıkmış, üniversiteli oluyorum diye gerekli giysiler ve ayakkabılarla gardrobumu tamamlamıştık. Ben de daha bir büyüdüğümü hissetmiştim o gün.
Genç yaşta dede oldu babam. Oğlumla arkadaş oldu, evin koridorunda birlikte futbol oynadılar,büyüdüğünde birlikte rakı içtiler ve hep birbirlerine güvendiler. Kızım, tek kız torunuydu, ona da çok düşkündü ve halinden çok iyi anlar, hiç üstüne düşmezdi.
Babam benim mesleğime ve çalışmama hep saygı duydu, ama 2007de o onulmaz hastalığını ameliyatla atlattığında emekli olmamı çok istedi .Ben de hatırını kırmadım ve o yüzden emekliliğimi istedim. Bugün geriye dönüp baktığımda iyi ki yapmışım diyorum. Çünkü yaşamının son üç yılında biz baba-kız dostluğunun tam tadına vardık. Kitaplar seçer, ben de alır getirirdim. Son aldığım kitabı, ''Bunu önce sen oku'', diyerek bana vermişti. Birlikte geziler yaptık. Çektiğim fotoğrafları sever, bazılarını çerçeveletip asardı. İstanbul'a son kez yeni evime geldiler bir bayram tatilinde. Dört kişi çok güzel gezdik. Ama terasta bir sofra kuramadım, yaz günlerinde bir kez daha gelemediği için.
Kuşadası günlerimiz, yürüyüşlerimiz, güneşi batırmalarımız, şezlongunda oturup kitap okumaları ve ömrünün son üç haftasını orada, canı gibi sevdiği annemle, iki kızıyla, üç sevgili torunu ve onu hep sayan seven damatlarıyla geçirmesi ve tüm sevdiklerinin yanında sonsuzluğa doğru o hep temiz, hep gülen yüzüyle yola çıkışı...
Canım babam, sen hep beyefendi, hep olgundun. Ben senin öğütlerini çok özlüyorum. Hani bana derdin ya; ''Sevginin tamamını çocuklarına bile gösterme, içinde sakla'', diye. Hep anımsıyor, ama galiba pek tutamıyorum. Son yıllarında eskisinden farklı olarak telefon sohbetlerini sevmeni, ''Annen yine gezmede'' demeni, bana şarap ikram etmeni ( yanında hiç içmediğim rakıyı, şimdi arada bir senin yerine içiyorum),çok özlüyorum babam.
Şimdi, gülüşün oğlumda, bir bakışın kızımda, aydınlık yüzün torunumda ve diğer yarın da gücünü senden alan anneciğimde yaşıyor canım babam... Bizi hiç merak etme, iki kardeş senin kızların olmayı, seni hep yanımızda hissetmeyi yaşadıkça sürdüreceğiz ve seninle hep gurur duyacağız ...
babamı kaybedersem ne yaparım diye kendi kendime sorarken içimi sızlattınız::((( sevgili babanıza allahtan rahmet diliyorum....
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyor, babanıza upuzun sağlıklı ömür diliyorum.
Sil