21 Ocak 2014 Salı

TOPLUM KÖKENLİ PNÖMONİ

Sevgili blogumla aramıza toplum kökenli pnömoni girdi bu kez. Eh, benim gibi ilk şiirini sekiz yaşında 'Kıbrıs'taki Kardeşleri' için yazan birine toplum kökenli pnömoni uygun düşerdi, o da oldu. 

Aslında, hastalığımı, 'son noktayı 17 Aralık'ın koyduğu pnömoni' diye adlandırıyorum. Bu memleketi seviyorsanız, bu toprakların kadim kültüründen yola çıkarak insan olmak çok önemli, doğanın tüm varlıkları ve dengesi çok değerli diyorsanız işiniz zor.

Okumak, dinlemek ve anlamlandırmak uzun soluklu bir uğraş. Sizi soluksuz bırakan bir enfeksiyonla uğraşırken özellikle ilk kırk sekiz saat sürekli bir ateş ve uyku halindeyseniz; inanın gördüğünüz kabuslarda bile hep ülkenin kaderini çizenler ve yakın çevrenizdekilerin sorunları harmanlanmış durumda.

Sonra günler geçiyor, dinlenme durumuna geçiyorsunuz, 'Aykırı Sorular' ve İoanna Kuçuradi konuk. Bilgeliğin aydınlattığı yüzü ve sözcükleri bir araya gelince, sonsuzluğa kavuşan Halet Çambel'e  duyduğunuz elem biraz olsun hafifliyor. Çünkü bu toprağın kadınları her koşulda güçlüdür ve yaratıcıdır diyorsunuz. 

Pedofili evlilikler, kadın cinayetleri artıyor bir yandan. Hele o yorumlar ve erkek bakış açısının resmi temsilcileri içinizi bulandırıyor. Yine de bir gün değişecek, eğitim yeniden yapılanacak umudunu sürdürüyorsunuz.

Fatih Hilmioğlu'nu düşünüyorsunuz, çağdaş bir üniversite yarattı ve sonucu ne oldu diyerek. Bir türlü açılamayan dosyalar, durmaksızın yerleri değiştirilen yargı ve emniyet görevlileri yine kabuslarınız olarak sürüp gidiyor. 


Günlerden 19 Ocak, ayakkabı kutularının yasa dışı parayla özdeşleştirildiği günlerin üzerinden bir ayı aşkın bir süre geçmiş. Usunuzda, yerde yatan o kocaman gönüllü adamın altı delik ayakkabıları. Geçen yıl tüm kalabalığın arasında nefesim daralmıştı. Bu kez yorgun sol ciğerimin altındaki yüreğim acıyor ve Çotak'ına seslenen cesur Rakel Dink o çarpıcı tümceleriyle nasıl da zamana direnen bir konuşma yapmıştı diyorum.

Roboski'de sağ kalanlara neden eylem yapıyorsunuz diye bir orantısız eylemle karşılık verilmiş. Bayramiç'de Kaz Dağlarını mahveden ve edecek olan maden işletmesi çalışanlarının servis aracını durdurup madenin zehir saçtığını anlatan aileye, çocuklarını suça itmiş kabul ederek evlerine ayda bir kez sosyolog yollamaya karar vermiş yargı. Böylece sosyologların yeni bir görev alanı daha belirlendi...

Ve Cuma akşamı sosyal medyada son haberlere bakarken, Hani o 'Şehnaz Tango' ve sonra 'Gülbeyaz'  gibi dizilerden tanıdığınız hele Kazım Koyuncu'yla birlikte söyledikleri türkülü sahneleri unutamadığınız farklı birsanatçı Nejat İşler'in yoğun bakım, septik şok haberini alıyor ve 'sakın,sakın, diren, diren' derken buluyorsunuz kendinizi.

Sonra o düşsüz uykularda, bir zamanlar bu ülkenin 'Takalar' gibi şiirler yazan ozan bir başbakanı vardı; ne zaman gemilerini çoğaltan başbakan yavrularına geçtik diye hayıflanıyorsunuz.

Hukuksuz ülkenin kısıtlanmış, baskılanmış ama yine de çoğaldıklarına inanan bireyi olarak öğrencilerinizin paylaşımları umut veriyor. Ve dost sesleri duymak, sevdiklerinizin sevgisini duyumsamak, Boğaz'da geçirdiğiniz ve de üşüdüğünüz İstanbul'daki son Pazar, müzik, sergiler, fotoğraflarda yansıttığınız, ruhunuzu sağılttığınız her an yine umut veriyor.             

      

2 yorum:

  1. Gönlü;ruhu,beyni her daim sağlıklı arkadaşım çok geçmiş olsun...Hastalıklar uzak dursun...

    YanıtlaSil