Öyle günlerde yaşıyoruz ki genellikle anıları,dostlukları ve sanatı yazarken mutlu olabiliyoruz. Bir kaçış sendromu bu açıkçası. Bu sabah Karşıyakalılar için yüreğimden gelenleri yazdıktan sonra gazetemi elime alıp okumaya başladım. İlk sayfanın ilk haberi ' Tiyatroya belediye darbesi' idi. Gözümün önüne Edward Munch'un 'Çığlık' tablosu geldi o anda. Seesizce 'yeteeeeer' diye bir çığlık attım ben de.
Daha dün Silivri tutuklusu üç kişinin her an ölüm haberi gelebilir haberiyle sarsılmıştım. Suriye krizi sınırımızdan içeri girmişti. Köprüler çöküyor, Van yine sarsılıyordu.Meral Okay'ın ardından bir kısım medya arsız başlıklar atıyordu. 4+4+4 'ün ilk etkileri fotoğraflarıyla yayımlanıyordu.Tüm bunlara dayanmak için dostluklardan, sanattan almaya çalışıyorduk gücümüzü.
Ve işte sıra İstanbul Şehir Tiyatroları'na el koymaya gelmişti. Rosembergler Ölmemeli'yi Harbiye'de izlediğimde içime bir kurt düşmüştü zaten. 'Bu oyunun ömrü ne kadar sürecek?' sorusuyla çıkmıştım salondan. Gerçekten de bir iki ay sonra ONK Ajans'a suçlamada bulunularak kaldırılmıştı oyun.
Bir an gazetenin başlığını tersine çevirdim. Belediye'ye tiyatro darbesi diyerek. Bu ancak 1 Nisan haber başlığı olabilir artık bu ülkede diye acı acı gülümsedim. Darbe sözcüğünü hiç bir anlamıyla sevmedim ve sevmeyeceğim. Yıkımdan ve karanlıktan başka bir anımsatması yok çünkü. Yalnızca sanatın başat olduğu bir çağ gelecek mi diye düşledim. Çünkü insanı ancak sanat ve bilimin aydınlatacağına hala inananlardanım ben.
Sonra başka bir düşe geçtim. AKM'nin hiç kapatılmadığının,Taksim sahnesinin açık olduğunun hayaline daldım. Kimbilir kaç kişi o kapılardan içeri girip neler izleyecekti dedim. Nasıl bir karanlık bu diye isyan ettim kendimce.
Evet, görüntüyü kurtarmak için bir takım zevksiz salonlar yapıldı,perdeler açıldı,yadsıyamayız. Ya kaliteye ne oldu? Daha dört beş yıl önce izleyebildiğimiz o ölümsüz sanat yapıtlarını izleyecek kaç sahne kaldı Türkiye'de? Gencay Gürün'ün dediği gibi 'Yapmak zor, yıkmak kolay'. Belediye, devlet yalnızca finansal katkıda bulunmalıyken, nasıl oyun seçici kurulunun başına gelebilir? Niye hep bilimsel bakışı sürekli yıkmaya yöneliyor bu güzel ülke?
İçimdeki çığlıkların tümünü yazmaya yetecek gücüm yok. Yine satır aralarından anlarız biz birbirimizi. Biliyorum ki bu yazıdan hoşlandım demeye bile cesaret kalmadı okuyacaklarda. Artık bir orman içinde yapayalnız ağaçlarız pek çoğumuz. Karanlığa açılacak perdeler. Siyasal tarihi okumak gücümüz olsun a, dostlar. Bu da geçer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder