27 Mayıs 2012 Pazar

FİGÜRANLAR

Figüranlar ve figüran olmayanlar. Önce sözlük anlamını yazalım. Fansızca'dan dilimize yerleşmiş bir sözcük. İlk anlamı: Tiyatro ve sinema sahnelerinde kalabalığı gösteren ve önemli bir rolü olmayan kimse. İkincisiyse şöyle: Bir toplulukta veya toplum içinde hiçbir etkisi olmayan, hiçbir varlık gösteremeyen silik ve sönük kalan kimse. Siz hiç kendinizi figüran hissettiniz mi? Ne zaman, nerede, nasıl diye sorabilir misiniz en derinden?

Peki, gencecik ölülerin figüranlar diye küçümsendiğini hiç duymuş muydunuz şimdiye dek? Hani İslam dininde ölülerin arkasından küçümseyerek konuşulmazdı? Düşüncelerini, yaşam tarzlarını benimsemeniz de konuşulmazdı? Nerede kaldı sizin her konuda dini ilkeleri rehber edinen yaklaşımınız? Empati sadece empati. Ama olur mu, şehitlere kelle denen bir iktidar anlayışında kaçakçı delikanlılara figüran denmesi sizce bayağı ilerlemedir değil mi?

Ben üniversitede okutmanlık görevindeyken bazı zamanlar figüran gibi duyumsardım varlığımı. Tüm emeğim ve birikimimle öğrencilerime bir şeyler öğretmeye uğraşır ancak akademik bir karar alınacağı zaman resmi olarak bir oyumun bile olmayacağını bilirdim. DEÜ Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda 150 kadar okutman çalışırdık. Ancak okulumuz adına yeni düzenlemeler yapılırken görüş ya da oy hakkımız yoktu. Yine de güzel günlermiş. Çünkü öğrencilerimizden gördüğümüz saygı ve sevgi herşeyi unuttururdu bize. Bugün el etek öpen bazı rektörleri gördükçe biz onurumuzu her zaman koruduk diye haklı olarak gururlanıyorum.

Sanatta figüran olanlar yalnızca sahneyi doldurur gibi görünür. Ancak birinin hatası ya da eksikliği yapıtın tüm etkisini yitirmesine yol açar. Ya da opera veya balede sahnedeki o kalabalık yıldızların parıltısını yansıtır. Onlar olmasa tüm sahne yıldızları sönük ve hüzünlü kalırlar tek başlarına.

Senfoni orkestralarını düşünün; yaylılar hep başat öğelerdir. Ancak nefesliler ya da vurmalılar olmasa o dev ezgiler kimsesiz kalırlar, görkemlerini koruyamazlardı.

Bir ressamın yalnızca ana renklerle boyadığını düşünün tablolarını. Ara renkler olmasa gözümüze o denli hoş görünürler miydi? 

Toplumsal kimliklere gelince: Biz eğitimliler zanaatkarlar olmasa ne yapardık? İş yaşamlarımızda her türlü kolaylığa ulaşmamız beynimizdeki donanıma koşut elimizdeki araçlara ve onları üreten isimsiz emekçilere bağlıdır.

Gönülden başladığımız okul bağışı projesinin temel atma töreninde iki kez ağladım ben. Eski işyerimizde tüm yükü paylaşan dostlarıma sarıldığımda ve Engelliler Eğitim Merkezi'nin halk oyunları ekibinin oyunlarında. İsimleri söylenmedi ama onların gücü ve varlığı en büyük desteğimizdi bizim.

Günümüzün baş rol oyuncuları, iktidarın yıldızları asla unutmayın; tüm gücünüzü ve parıltınızı o isimsiz kalabalığa borçlusunuz. Konuşmayan kalabalıklardan her zaman çekinmeyi bilin. Çünkü gün gelir onların iç sesleri sizin gürültünüzü bastırabilir. O yüzden canlarının ya da ruhlarının değerini bilin. Ve insan olun, insanları küçümsemeyin. Bugün ne oldum demek çok kolay ama yarın ne olacağımızı bilmek gerçekten çok ama çok zor.  



  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder