Ben yüz kırk iki yıllık bir yapıyım. İçimde nice sesler, görüntüler barındırdım. Bakmayın bugünkü görüntüme, sakın acımayın halime. Acımanız gerekenler siz, kendinizsiniz. Başlangıcımda ve sonumda hüzün var, biliyorum. Ama var olduğum sürece çocuk seslerini,öğrenmenin bilgeliğini, bilimsel araştırmaları ve nice değerli evrak ve kitapları sakladım yüreğimde.
Mimarım Sarkis Balyan ki diğer aile üyeleriyle kadim kente oya güzelliğinde nice yapılar kazandırmışlardır, Sultan Abdülaziz'in emriyle planımı çizmiş, Dolmabahçe ve Çırağan Sarayları'ndan uzaklaştırılan aile bireyleri için yan saraylar anlamına gelen ve üç ana binadan oluştuğumuz Feriye Sarayları olarak varlığımızı sürdürmeye başlamışız. Hüzünlü günler geçirmişim tarihimde. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ise eğitim için kullanılmışım. Nice yıllar Galatasaray Lisesi'nin hizmetine verilmişim. İşte çocuk sesleri o yıllardan kalmadır. O zamanlar sobalarla ısıtmışlar beni. Yatakhane olmuşum uzun bir süre. Aile özlemi, sınav heyecanları, nice dostlukların temeli hep bende yaşanmış.
Yıllar bindokuzyüz doksanları gösterirken Fransız ve Türk hükümetlerinin ortak kararlarıyla Galatasaray Üniversitesi'nin kalbi ya da ana binası olmuşum. Hani bizim ülkemizde anların değeri bilinmez ya, biz ana binalar da aynı yazgıyı mı paylaşırız bilmem. Hem sevmişler hem de nasıl olsa ana binadır, hep elimizin altındadır gibi bir hataya mı düşmüşler neyse...
Çok sade bir yapıyımdır dıştan bakınca. Ama içimde ne güzellikler saklardım. O güzelim kalem işleri, tavanlarım, yer döşemelerim, parkelerim, kapılarım ve hele o güzelim kütüphanem. Mermer merdivenlerim, korkuluklarım ve Boğaz manzaram.
Çocuklar gidince bilim insanlarının yuvasıydım yirmi yıldır. Giriş katında okulun ofis işleri yapılırdı. Doktorundan, özlük işlerine, çalışma saatlerinden sonra öğrencilerin tiyatro ve her tür dans çalışmalarına dek yoğundum. Bir de çok soğuk ve çok sıcak olunca hava, arka binalara gitmek için hep benim koridorlarımdan geçerler, ferahlarlardı. GSU olarak kazanılan kupalar da bu katın vitrinlerinde saklanırdı.
Merdivenleri tırmandığınızda bana neden 'Süslü Bina' dendiğini anlardınız. Tüm duvarlarım kalem işleriyle süslenmişti, parkelerim bile başka güzeldi.Ne de olsa saray olmak kolay değil.Merdiven sahanlığının taş duvarındaki kalem işi solmaya yüz tutmuştu da cam altında korumaya alınmıştı. Nice genç restoratörler çalıştı kalem işlerimi yenilemek için. Nedense beni adımdan dolayı hep yeniden süslemeye çalıştılar da çelik kablo ya da yanmaz kablo hatlarını ya da son teknolojiye uygun yangın söndürme sistemlerini tam uygulamadılar.
Bazı öğretim üyelerinin çocuklukları da benimle geçmişti. Burada okudular, uyudular, mezun oldular ve sonra bana akademisyen olarak döndüler ve bir gün çıktılar, odalarını bırakıp...
Bu satırları yazan da çok sevdi beni. Üniversiteye resmen girişini, toplantılarını ve emeklilik işlemlerini hep bende yaşadı pek çokları gibi. Ayrıca unutulmaz bir anısı daha var. Çok sevdiği kuzeninin zamansız kaybından sonra onun adına 'Gülru'ya' adıyla fotoğraflarını sergiledi Süslü Salonum'da. Gülru'nun bir 'gül rüya' olduğunu düşünmüştü. Şimdi ben de bir rüya, bir düş oldum beni yaşayanlar, ya da karşıdan bakıp sevenler için.
Yıllardır hiç sönmeyen ışıklarım bir hafta önce alevlerin ışığına yenik düştü. Artık bana uzaktan bakın. Dış duvarlarım hala gücünü korumaya çalışıyor. Ve siz, yaşamınızda anılarım olan herkes yüreğimin yeniden çarpması için destek verin. Her şeyi öylesine çabuk unutuyorsunuz ki sahilde ya da yedi tepeli şehrin diğer anı yapılarının başına gelenler gibi olmasın geleceğim. Hepimizi anımsayın, bizler sizin toplumsal ve tarihsel belleğiniziz, görün, duyun ve konuşunve eyleme geçin lütfen...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder