ANILAR BİR BULUŞUNCA
Ve yıllar böyle geçti. Anlatılanları masal gibi dinlerdik. Bir daha dönülemeyen toprakları hep görmek istedim sonraları. 2001 yılında iki arkadaş gittik görmeye ilk kez Veria'yı, Selanik'i ve sonra Atina, Pire, Samos ve bir İzmir'li olarak ilk durak Sakız Adası'ndan yola çıkıp.
Hiç yabancı gelmedi bana ''Suyun öte yanı''. Çok dingince gezdim. Hele Karaferye toprağından alıp dedelerimin ve babaannemin . kabirlerine serpince çok rahatladı yüreğim. Sanki onları da götürüp bir kez daha doğdukları topraklara kavuşturmuşum gibi hissettim.
Sanırım altı yedi yıl kadar önceydi. Bilişim çağının etkisiyle internette gezinirken 'Lozan Mübadileri Vakfı' sitesini buldum. Kısa bir süre sonra da kitap fuarında standlarını. Belgelerden yaşadıkları mahalle isimlerini, babamın amcasının ismini. Ve üye oldum derneğe.
Ama iki şehir eksenli yaşadığım için katılamadım etkinliklere. Emekli olduktan sonra gönlüme göre ders alınca daha bir kolayladı yaşam ritmim. İlk kez 2010 yılı Aralık ayında Çatalca Mübadele Müzesi'nin açılışındaydık annemle, babacığımı sonsuzluğa uğurladıktan altı ay sonra.
Müzede duygular paylaşıldı, anılar dile geldi, yüzler güldü, gözler yaşardı, sözün kısası ortak olan geçmişin izlerine ulaşmanın güzelliği yaşandı. Hele koroyla tüm Çatalca'nın bütünleşmesi unutulmaz bir anı olarak belleklere kazındı. Ve tüm emeği geçenlere sonsuz teşekkürler edildi.
Ekim de 'Mübadil Buluşmaları' gezisine, kardeşim ve kuzenimle katılmak kısmet oldu. Kısmet diyorum, gerçekten burada en uygun sözcük olduğu için. Çünkü İngiltere vizesi yüzünden bir gün geç katılabildim ama yaşamımda en çok sevdiğim gezilerden biri oldu o üç gün.
Paylaşmak bence insan olmanın temel noktalarından biri. O gezide herkes, ne denli farklı birikimleriyle de gelmiş olsalar da, küçücük bir köy girişinde, bir kişi geçmişinden bir iz, ufacık bir anı ya da suyun o yanındaki Türkçeyi duyduğunda hep aynı coşkuyu duyumsadı. Onun için denir ya; 'anlatılamaz, ancak yaşanır' diye. Evet yaşadık, iyi ki yaşadık ve paylaştık.
Ve bir kez daha toplandık 19 Şubat'ta. Biz, geziden on kişiydik. Ama Moda Spor Kulübü'nün tüm masaları doluydu. Yüzler gülüyordu, gözler pırıl pırıldı. LMV Korosu, sevgili hemşerim Muammer Ketençoğlu ve Alex'in müzikleriyle, uzun süredir çekmediğim halayda coşan bendeniz, fotoğraflar, dostlar, her şey çok hoştu.
Ama tüm buluşmalarda en yaşlı mübadillerden derinden etkilendim. Onların gözlerine bakmak çok farklıydı. Yaşananları gördüm bakışlarında, hasreti, sevinci, gururu, sevgiyi. Yemekte torunlarıyla birlikte çekilen fotoğraflarda sanki bayrağı devrediyorlar gibiydi. Çiçeklerini, plaketlerini alırlarken her şeyden önce vatan ve Atatürk sevgisini geçiriyorlardı genç kuşaklara.
Umut çiçekleriydi onlar... Bu vatan hala bizim çiçekleriydi... Biz dostluğu bilir ve unutmayız çiçekleriydi... Söylenen şarkılar, türküler cana can katandı... Çekilen halaylar 'bırakmayız mücadele etmeyi' demekti...
Sözün özü bizler var oldukça, kuşaktan kuşağa, bu vatanın değeri asla unutulmazdı...
Çocukken aile albümlerinde saklanan o siyah beyaz fotoğrafların arkasında yazılanları okurken başladı tüm ilgim; 'çiftlik yolu' yazılmıştı bir fotoğrafın arkasında, diğerinde 'şehir meydanı'.bir fotoğraf daha var belleğimde, 'zeytinlik' yazılı.
Karaferye ya da bugünkü adıyla Veria. Yıllarca babaannemden bölük pörçük dinlediğim anıların şehri. Bırakılıp gelinen topraklar, yeni bir yaşam...
Ve yıllar böyle geçti. Anlatılanları masal gibi dinlerdik. Bir daha dönülemeyen toprakları hep görmek istedim sonraları. 2001 yılında iki arkadaş gittik görmeye ilk kez Veria'yı, Selanik'i ve sonra Atina, Pire, Samos ve bir İzmir'li olarak ilk durak Sakız Adası'ndan yola çıkıp.
Hiç yabancı gelmedi bana ''Suyun öte yanı''. Çok dingince gezdim. Hele Karaferye toprağından alıp dedelerimin ve babaannemin . kabirlerine serpince çok rahatladı yüreğim. Sanki onları da götürüp bir kez daha doğdukları topraklara kavuşturmuşum gibi hissettim.
Sanırım altı yedi yıl kadar önceydi. Bilişim çağının etkisiyle internette gezinirken 'Lozan Mübadileri Vakfı' sitesini buldum. Kısa bir süre sonra da kitap fuarında standlarını. Belgelerden yaşadıkları mahalle isimlerini, babamın amcasının ismini. Ve üye oldum derneğe.
Ama iki şehir eksenli yaşadığım için katılamadım etkinliklere. Emekli olduktan sonra gönlüme göre ders alınca daha bir kolayladı yaşam ritmim. İlk kez 2010 yılı Aralık ayında Çatalca Mübadele Müzesi'nin açılışındaydık annemle, babacığımı sonsuzluğa uğurladıktan altı ay sonra.
Müzede duygular paylaşıldı, anılar dile geldi, yüzler güldü, gözler yaşardı, sözün kısası ortak olan geçmişin izlerine ulaşmanın güzelliği yaşandı. Hele koroyla tüm Çatalca'nın bütünleşmesi unutulmaz bir anı olarak belleklere kazındı. Ve tüm emeği geçenlere sonsuz teşekkürler edildi.
Ekim de 'Mübadil Buluşmaları' gezisine, kardeşim ve kuzenimle katılmak kısmet oldu. Kısmet diyorum, gerçekten burada en uygun sözcük olduğu için. Çünkü İngiltere vizesi yüzünden bir gün geç katılabildim ama yaşamımda en çok sevdiğim gezilerden biri oldu o üç gün.
Paylaşmak bence insan olmanın temel noktalarından biri. O gezide herkes, ne denli farklı birikimleriyle de gelmiş olsalar da, küçücük bir köy girişinde, bir kişi geçmişinden bir iz, ufacık bir anı ya da suyun o yanındaki Türkçeyi duyduğunda hep aynı coşkuyu duyumsadı. Onun için denir ya; 'anlatılamaz, ancak yaşanır' diye. Evet yaşadık, iyi ki yaşadık ve paylaştık.
Ve bir kez daha toplandık 19 Şubat'ta. Biz, geziden on kişiydik. Ama Moda Spor Kulübü'nün tüm masaları doluydu. Yüzler gülüyordu, gözler pırıl pırıldı. LMV Korosu, sevgili hemşerim Muammer Ketençoğlu ve Alex'in müzikleriyle, uzun süredir çekmediğim halayda coşan bendeniz, fotoğraflar, dostlar, her şey çok hoştu.
Ama tüm buluşmalarda en yaşlı mübadillerden derinden etkilendim. Onların gözlerine bakmak çok farklıydı. Yaşananları gördüm bakışlarında, hasreti, sevinci, gururu, sevgiyi. Yemekte torunlarıyla birlikte çekilen fotoğraflarda sanki bayrağı devrediyorlar gibiydi. Çiçeklerini, plaketlerini alırlarken her şeyden önce vatan ve Atatürk sevgisini geçiriyorlardı genç kuşaklara.
Umut çiçekleriydi onlar... Bu vatan hala bizim çiçekleriydi... Biz dostluğu bilir ve unutmayız çiçekleriydi... Söylenen şarkılar, türküler cana can katandı... Çekilen halaylar 'bırakmayız mücadele etmeyi' demekti...
Sözün özü bizler var oldukça, kuşaktan kuşağa, bu vatanın değeri asla unutulmazdı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder