Son günlerde ulusal bayramlarla ilgili bir çok haber okuyoruz. Farklı düşünceler uçuşuyor her köşeden. Modası geçmiş görüntüler mi dersiniz, militarist dönemin artıkları mı, hatta Mussolini İtalyası'nı anımsatanlar bile var. Ben de çocukluğumun ve gençliğimin törenleriyle son bir kaç yılınkileri karşılaştırdığımda daha bir ayırdına varıyorum Türkiye'deki değişimin.
İlkokulda en güzel bayram doğaldır ki '23 Nisan Neşe doluyor insan' dı. Rengarenk giysiler, rontlar, yürüyüş ve alkışlardı çocukluğumun 23 Nisanları. Şiir okuyanların seslerindeki coşku ya da coşkususuzluğu değerlendirirdik her törende. Hangi ilkokulun giysileri daha güzel çekişmesi de bitmezdi bir türlü. Arada yağmurlu, soğuk havalarda hafiften titrerdik ama hiç basında haberi olmazdı o üşümelerin. Mevsim ilkyazsa hava da kararsız olabilir derdi herkes o zamanlar.
Peki ya 19 Mayıslar. Genç olmanın önemli bir göstergesiydi 19 Mayıs törenlerine katılmak. Orta üçüncü sınıf öğrencisi olmak ya da lisede okumak ön koşuldu törenlere katılmak için. Ah benim derdim büyüktü orta üçüncü sınıfta ilk spor bayramına katılımımda.
Tüm derslerimde gayet iyiyken sandıkta takla atmayı beceremediğim için, (laf aramızda biraz da mantığıma ters geldiği için bir türlü başaramaz) öğretmenimi sinir ederdim. O da birinci dönem karneme zayıf not verirdi. Ama ikinci dönem işler daha zordu. Eğer 19 Mayıs seçmelerinde başarılı olamazsam bu bütünlemeye kalacağımın ve de gururumun kırılacağının kesinleşmesi olurdu.
Ve ben buna dayamazdım. Hiç unutmuyorum, büyük bir daire şeklinde sıralardı Nuri öğretmen bizleri Başlardık hareketlerimizi yapmaya. Nuri bey hata yapanı anında atardı. Ne zaman beni işaret etse hemen bakışlarımı kaçırırdım; o da herhalde halime acıdığı ve bütünlemeye kalmamı pek de istemediği için çıkarmaktan vazgeçerdi beni. Sonuçta o yıl 19 Mayıs törenlerine ilk kez katılmış ve 10 alarak gururumu kurtarmıştım.
Lise spor bayramlarında hem öğretmenimiz hem de kabine değişmişti. İlk kez o yıl şort ve mini eteklerin yerini pantolon ve bluzla katıldığımız bir tören almıştı. Ama lise sonda yine şortlarımız ve kırmızı minilerimizle alandaydık.
Benim için en unutulmaz anılardan biri de klasik müzik aşkımın ilk izlerini oluşturan 'kan kan dansları', 'Güzel Mavi Tuna valsi' ve polkalar eşliğinde yaptığımız ritmik jimnastikti.
Bizler o yıllarda geleceğin güzel olacağının umudundaydık. Güven duyardık Cumhuriyetimizin temel ilkelerine.
Çünkü Arap Baharı değil, 68 kuşağının baharları yaşanmıştı henüz bir kaç yıl öncesinde...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder