17 Şubat 2012 Cuma

YAŞAMA TUTUNAN FİLMLER

İlk yazımda filmlerden söz ederim demiştim. Son iki ayda beni etkileyen dört film oldu: 'Hugo', 'Iron Lady',' Artist' ve dün izlediğim 'The Help'. Farklı kişilikleriyle, farklı açmazlarıyla, umutlarıyla insana insan olduğunu anımsatan öyküler.İstanbul'da yaşamanın güzel yanlarından biri de İzmir'de görmediğiniz ya da geç görebileceğiniz filmleri daha önceden izleyebilmek.

Hugo'da bir çocuğun gözünden Paris'te bir tren garında yaşamanın farklı yönlerini,kalabalıkta yalnızlığı,yoksulluğu,o görkemli eski saatlerin fotografik görüntülerini ve iki çocuğun dostluklarıyla yetişkinlerin yaşamlarına nasıl umut filizlediklerini izlemek çok etkilemişti beni.

Iron Lady İngiltere'yi ondört yıl boyunca güçlü bir biçimde yöneten Margaret Thatcher'in son yıllarını flashbackle anlatırken o gücün arkasındaki zayıflıkları ustaca verirken etki alanına alıyor tüm izleyicileri.Ve eğer İngiltere'yi okumayı biliyorsanız daha iyi anlıyorsunuz Iron Lady'yi.Ne denli gelişmiş bir ülke olursa olsun erkek egemenliğindeki siyaset dünyasında gücünüzü koruyabilmek için ne çok fedakarlık yapıldığını anlıyorsunuz özel yaşamdan.

Artist sessiz filmlerin altın çağının en yetkin görünen aktörünün, sesli filmlere geçişte tüm yaldızlarından arınarak  tırmandığı basamaklardan bir anda inişini ve onu anlayan, seven tek birey olan gencecik bir aktrise dayanarak yeniden yaşama dönüşünü içiniz acıyarak görüyorsunuz.Bir anlamda da yedinci sanatın ilk yılları geçip gidiyor gözlerinizin önünden.

Ve 'The Help' ya da afişlerdeki çevirisiyle 'Duyguların Rengi' ki bu isim bence çok iyi uymuş filmin içeriğine. 60lı yılların Mississippi'sinde geçiyor film. Kadın gözüyle yazılmış, çevrilmiş bir film. Irkçılığı beyaz kadınların siyah tenli hizmetçilerinin dilinden çok duyarlı anlatan bir film. O mükemmel görünen kapitalist yaşamların ne denli yapay, öfke dolu olduğunu, çocuklarını emanet ettikleri yardımcılarından tuvaletlerini dahi esirgediklerini,kendi içlerindeki tek ayrık otu arkadaşlarının, dünyaya farklı bir pencereden bakabilen, tek sınıf arkadaşlarının cesaretiyle o parıltılı yaşamlarının tuzla buz oluşunu yetkin bir dille veriyor izleyiciye.

Kısaca özetlediğim, aslında çok farklı okumaları yapılabilecek olan bu dört filmde en etkili ortak nokta sürüsel yaşama bireysel karşı çıkıştı. Belki de bu yüzden sevdim bu filmleri. Fimlerin kahramanları yaşama direnirken çok hırpalandılar, zayıf düştüler, umutlarını yitirdikleri, tüm inançlarını kaybettikleri anlar oldu ama cesaretleriyle yeniden tutundular yaşama ve içinde yaşamaya zorlandıkları düzende onurlarıyla yaşadılar ne olursa olsun...

Ve ben o yüzden çok yakın buldum bu öyküleri nedense...       



   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder