Mesleğini çok seven öğretmenlerden biriyim ben. Gencecik insanlarla bir sınıfı paylaşıp onlara bir şeyler öğretmeye uğraşmak, verdiğim örneklerle yaşamı anlatmaya çalışmak ya da yaşama dair yeni pencereler açabileceklerinin umudunu hiç yitirmemelerini göstermeye çalışmak... Ders içinde ders ama sıkmadan,arkadaşça.
Dünkü dersimde, konumuz gereği cesur olanların neleri aşabildiklerini tartışıyorduk. Hukuk fakültesine devam eden bir öğrencim aslında dansçı olmak istediğini, ancak ailesinin isteğini yerine getirip bölümünü seçtiğini söyledi. Dans ve hukuk. Ne denli farklı iki seçim. Ben de ona bölümünün ona belli bir bakış açısı kazandıracağını,mezun olduktan sonra belki daha özgür seçim yapabileceğini söyledim.
Gerçekte ülkemizde bir çok genç aynı durumda değil mi zaten. İstemedikleri meslekleri seçmek zorunda kalan milyonlarca mutsuz gencimiz var. Ve onları anlamaya yanaşmayan, yalnızca üniversite mezunu oldukları için kendilerini şanslı saymalarını belleten milyonlarca olgun(!) birey.
İşte bu noktada ekonomik zorluklar ve düşünsel dayatmalar kesiyor cesaretin nefesini. Hayaller bir ömür boyu gölge gibi izliyor insanlarımızı.Halbuki alışkanlıkları terketme gücünü bulabilmekte ve zorluklara dayanmakta gizli, düşlere ulaşmanın anahtarı.
Dersten çıktıktan sonra 'Art Bosphorus' seçkisini görmeye gittim. Otobüse benden sonra kırk yaşlarında bir çift bindi. Yürümekte zorlanan eşine yardımcı olmaya çalışıyordu adam. İlk sırada oturduğum için hemen yerimi verdim. Gözlerindeki gönülden teşekkür, sözlerine de yansıdı ikisinin de. Öyküsünü anlattı sonra kadın. Bel fıtığı ameliyatında doktor hatasıyla sinir kesiği oluşuyor ve ayağı tutmaz oluyor. Dolaşmadıkları doktor kalmıyor umarsızca. Sonunda Balat Hastanesi'nde genç bir doçent cesaret veriyor ve cesur davranıyor. Doktor- hasta dayanışmasıyla mucize gerçekleşiyor, o gönlü güzel kadın yürümeye başlıyor. Dün de ilk kez dışarıya çıkıp bir hasta ziyaretine gidiyorlar. ''Bacım, sağol,halimden anladın.'' demesini hiç unutmayacağım.
İnanmak ve çabalamak, en zor koşullarda bile umutsuzluğa düşmemek... İnsanın yaşam sürecini anlamlandırmasının temel koşulları bunlar bence. Yıllar önce ilk öğretmenlik yıllarımda Anadolu Ticaret Lisesi'nde çalışırken öğrencim olan Sona geldi aklıma. Kapkara gözleri ve saçlarıyla, iç göçün İzmir'e getirdiği bir kızdı. Nasıl dikkatle dinler ve başarılı sonuçlar alırdı. On kardeş olduklarını, sürekli kendinden küçük kardeşlerine baktığını anlatmıştı. Ama yılmadı ve Boğaziçi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünü kazandı.
Ya sanat alanındaki mucizeler? 31. Uluslararası Film Festivali başlıyor 31 Mart günü. En çok görmek istediğim filmlerden biri 'Michel Petrucciani' Cam kemik hastalığıyla doğan 91 santim boyundaki bu küçük dev, caz sanatçısının yaşamından çok şey öğreneceğimi biliyorum, müziğinden öğrendiğim gibi.
Son yıllarda güçlüler hep korkuttular bizleri, cesaretimizi kırmak için tutsak kıldılar konuşanları ve yılmayanları. Ama Adnan Binyazar'ın geçen Pazar yazısında Konfüçyüs'den alıntıladığı gibi, ''Korku toplumu yaratanlar, yani arkalarından ışık vurunca gölgelerini büyük gören,küçük adamlar, beyinlerinin karanlık bölgeleriyle düşündüklerinden, batan güneşin ertesi gün daha bir şevkle doğacağını akıl edemezler...''
Cesaretin ışığı hep bizlerle olsun...
Olsun... ;)
YanıtlaSil