12 Mart 2012 Pazartesi

SUDA VE ATEŞTE YİTEN CANLAR

Yarın 13 Mart. Gülru'ya ve Sivas'ta yitip giden 35 cana ait tüm düşüncelerim. Gülru meleğimizi toprağa verişimizin beşinci yıldönümü . Bir yanda da tam ondokuz yıl önce Sivas'da yitip giden otuzbeş canın son kalan sorumluları için zaman aşımı kararı çıkacak yarın.

Ne tuhaf Gülru'muzu suda,diğer canları ateşte yitirdik. Yani ne su ne de ateş geri vermedi gidenlerimizi.Madımak'da yananları aklı başında hiç kimse unutmadı ve unutmayacak. Gülru'muz da sevenlerinin yüreklerinde özlemle dolu bir sızı olarak yaşayacak her zaman.

Geçen gün Zeynep Altınok konuşuyordu CNN'in 'Medya Mahallesi' programında. ''Biz kin gütmüyoruz, ama sorumluluk duyuyoruz acımıza dair. Yıllarla acınız geçti sanıyorsunuz. Ama bir an geliyor, size bir şey anımsatıyor ve acınızı tüm tazeliğiyle içinizde hissediyorsunuz.'' diyordu. Ne doğru bir tanımlama.

Gülru, Gül-Rüya olalı belki beş yıl geçti ama bazen sokakta yürürken onun saçlarını görürüm bir genç kızda ya da billur bir sesten bir arya dinlerken Gülru'yu dinlermiş gibi olurum.Yaz sofralarında salata bitmezse hemen o gelir usumuza, hadi gel sen hiç bırakmazdın der gibi. Hele telefondaki 'Belgin ablam, nasılsın?' diye soran o cıvıl cıvıl sesini nasıl özlerim, gün gelir,anlatılmaz.

O benim melek ruhlu kuzenimdi. Hiç kimse için kötü bir söz duymadım ağzından. Maliye bölümünde başlamıştı üniversiteye. Ama başarılı bir öğrenci olmasına karşın,tekrar sınava girip müzik eğitimine geçiş yaptı. Çok sevilen bir öğretmen oldu. Ama o, asıl düşü olan opera sanatçılığı için çalışmayı ve şan derslerini hiç aksatmadı. Ve sonunda Antalya Operasının kadrolu sanatçısı olmayı başardı.

Teyzem ve eniştem sürekli Ankara ve Antalya yollarındaydılar,kızlarına destek olmak için. Biricik ablası ve yeğeni de tüm tatillerini birlikte geçirirlerdi. Yazlarıysa Kuşadası'nda toplanılır, hep beraber olmanın tadı çıkarılırdı.

Aslında çocukluktan beri Kuşadası'ndaydı yaz tatilleri. Hep gözlerimin önüne gelir iki kız kardeşin denizdeki ritmik su balesi benzeri hareketleri. Gülrumuz su perileri gibiydi. Çok severdi denizi ve suyu.

11 Mart 2007 Pazar günü de operadan bir arkadaşı yeni araba almış ve kutlamak için Gülru'yla Ümran'ı da yemeğe çağırmış. Pek canı istemese de,arkadaşının hatırını kırmayıp yola çıkmış Gülru'yla Ümran. Yemekten sonra, baraj gölünün kenarındaki lokantanın su bisikletini görmüş arkadaşları. Bizimkileri de zorla ikna edip hep birlikte binmişler bisiklete.

Ne var ki bisiklet bozukmuş ve kontrolden çıkmış bir anda ve devrilmiş. Baraj kapakları da açık olunca, akıntıya sürüklenmiş üç arkadaş. Gülruş zaten bisiklet devrildiği anda başını çarpmış, Ümran da vermiş son nefesini. Bir tek yemeğe çağıran arkadaşları, anorağı takılınca bir çalıya, kurtulmuş.

Ve işte sorumsuz bir restoranın,kapakları açan baraj yetkililerinin kurbanı iki arkadaş olmuş o anda.

Biz, ailemizin billur sesli meleğini işte böyle acı bir kazada yitirdik.Su perimiz suda yitip gitti. Yüreklerimizde onulmaz acısı, anılarımızda hep güzel gülüşü ve sesiyle hep yanımızda.Tüm yakarışlarımız ise, hiç kimse evlat ve genç acısı yaşamasın diye o günden beri.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder